Aylardan Temmuz
Aruoba- Süslü gezinti teknesinin Boğaz'a yaydığı pırıltının sana
gelen yansısını orta yerinden kesiverir Tokmak Burnu, o önünden
geçerken(8./63).
Suvak- Ufukta iki geminin üstüste geldiği o anda, yeni doğan Ay da
batan Güneş'e pas vermektedir, Sedef Adası'nda.
Aruoba- Yukarıdan Kuzey-Doğu'dan Güney-Batı'ya tek tek , ufacık,
parlak Bulut parçaları sürüklenirken, tam tersi yönde, hafif bir
Rüzgar geçiyor, dalgaları okşayarak, aşağıdan(1./62).
Suvak- O Leandros fenerinden gözünü alamıyor musun, konjunktivit
oldun öyleyse delidolu Poyraz'dan; göremiyorsun sana atılan kulaçları
Yunus akınından. Açarlar gözlerini sevda körlerinin onlar,
kutsaldırlar.
Aruoba- Balkondaki çiçek kutusuna dolduracağın toprağı talan edilmiş
bir koruda nasılsa ayakta kalabilmiş bir görkemli Akçaağaç'ın
dibinden toplarsan, gün olur, bakarsın, süs bitkilerinin arasından,
hiç tanımadığın enfes bir fidan boyvermiş(5./63).
Suvak- Salonun en kuytu köşesinde havasızlıktan bunalan devetabanı
(bir holdinge açılış hediyesi), cam güzeline gönül koymuş ve nefis
bir deve kuşu doğurmuş, yumurtası öksüz doyuran.
Aruoba- Bir yanı ezik, çarpık, sanki mahçup, çekingence beliriverir
Ay, şehir ışıklarının üstünden aşıp- sanki geldiği karanlıklara bir
an önce geri dönmek istermiş gibi- yüzü (utançtan olacak) kızarmış,
ama, hem de sanki muzip muzip gülümseyerek...(19./64).
Suvak- geçirdiği son "canavar" kazasından suratının yarısını
kurtarabilmiş delikanlı Ay..., çarpık çurpuk belirdiği karanlıktan
şiirsel aydın Umud'a yamuk yamuk gülümsüyor, "yesin oni ninesi"
dercesine...
Aruoba- İncecik Ay; peşinden koşan Venüs; bir de, kısık sesli bir
Martı...(14./63).
Suvak- Son çare Asklepsios
Diriltse diriltse o diriltir sesini
Yeter artık bu atalet
İlgime reva bu mu
Adalet
Şifa sana bu şairler
Taze kan Hesperidlerden
Athena'ya sor istersen
Ağzını açabilirsen
Şuh bir Martı çıkacak
Cırtlak sesli bir Kartal'dan
Korusan kendini o üçgenden
Ayten Suvak
Oruç Aruoba/ Tümceler