Taze bir sabahın içinde uyanmanın ferahlığı benzersiz. İlk önce hatırlamamanın farkına varırım, sanki dün
hiç olmamış gibi. İsimsiz bir sevincin kollarında yeniden doğmak gibi olur uyanmak. Bir dakika sürer mi
bilmiyorum, aslında umurumda olmadı hiç. O anları her yeni gün tekrar tekrar yaşamak bir mucize ve benim
için yeterli olandı.
Düşüncelere daldığım zaman, ağlamak gelir içimden, hüngür hüngür, bağıra bağıra ağlamak. Beethoven ve
Orhan Gencebay dinlediğim zamanlar gibi. Notaların kalbime vuruşuyla müziğin tutsağı olurum, her
defasında. Alaturka veya özüme yabancılaşan biri olmadım, her daim duygularıma teslimim, sarsıldığım,
baştan yaratıldığım duygularıma. Her uyanmanın bir bedeli var benim için; verilen bir söz, yarım kalan bir iş, sorumluluk. Hepsini yerine getirmek için burada olduğumun farkındayım, yükümün bilincindeyim ve
huzursuzum, sebebini bilmeden. Anlamsız zamanların yükü korkutur her defasında, sorgulanır varlığım,
damağımda bir pas tadı kalır günün sonunda ve ölü gibiyim;, kokuşmuş, çaresiz, tükenmiş.
Zaman öyle hızlı akıyor ki avuçlarımın arasında ne çetelesini tutabiliyorum ne de takvimlerine yazıldım.
Yalan oldu zamanım, yalan oldu hayatım, bir çırpıda yok oldum. Oysa yaşamak istedim bu hayatı,
duygularımı gerçek kılmak için... Ve... Aşk geldi. Yorgun olduğum bir zamanda. Gitmek istediğimde Aşk
geldi, gülümsedim, sonsuzca...
eylül