Ayrılık Ülkemin Lanetli Cenaze Törenleri

Acaba kaç intihar sonrası burada olmayacağım? Kaç intihar sonrası bitecek bu lanetli cenaze törenleri? Bilmiyorum…Sen kurtuldun, ben battım. Sen gittin, ben kaldım. Sen yaşadın, ben öldüm. Ölümün kucağına ittin beni önce aşk sonra ayrılık kokan ellerinle. Lanetli bir tohum ektin kalbimde sevdanın olduğu yere. Sen gittin o büyüdü, sen gittin o önce kalbimi sonra tüm bedenimi ardından da ruhumu kapladı. Lanetli tohumundan başka bir sevdaya yer kalmadı…

yazı resim

Kan ter içindeyim kendimden kaçmaya çalıştığım upuzun koridorlarda. Prangalamaya çalışıyorum kendimi sensizliğe olmuyor. Her gece yeni baştan gördüğüm rüyasın sen. Engelleyebilir mi insan düş ülkelerindeki o mistik gezileri? Engelleyemiyorum. Sana yatıyor her gece, sana uyanıyorum her sabah…

Zamanın sevecen anaç yanıyla saracağını sanmıştım sensizliğin acısını. Kopuşumda senden ayakta kalabildiğim, yaşamı avuçlayabildiğim her dakika kar hanesine yazılıyordu gözümde. Çünkü dakikalar saat, saatler gün, günler hafta, haftalar ay olacak ve benim kanayan yaram kabuk tutmaya başlayacaktı. Aylar önce yıl sonra yıllar oldu. Hala sarsak adımlarım aşka yönelirken, hala gözlerimi her kapadığımda karşımda sen…

Yola çıkıyorum her sabah umutla yeni başlangıçlar adına. Tek yön işaretleri sarmış dört bir yanımı. Tüm yolların sonu sana varıyor birtanem. Tüm sokaklar çıkmaz sokak olmuş yokluğunda…Mevsimler bile şaşırmış sapıtmış sensizlikten. Kartopu oynasa da sokakta çocuklar, ben de mevsim hep sonbahar…Sesinle sesimin son seviştiği günde asılı kaldı güneş, asılı kaldı gökyüzünde yağmurlar…

Sensizliğe mahkum olunca yüreğim, suskunluk kuşandı sevda kelimelerim. Senin gibi “aşkım” diyebilen bir sevgilinin olmadığının bilinciyle olsa gerek, taş kesildi yüreğim. Köstebek gibi soktum kafamı toprağın altına, aşıkları görmemek için bir daha. Kıskandım bir tanem, ilk kez kıskandım…Senin elinin saçlarımın arasında dansetmesi gibi dans eden eller görmek istemedim başka saçların arasında. Dudaklarının kavurduğu gibi kavrulmamalıydı başka dudaklar bulutların kılavuzluğunda…Sen yoksan aşk ta yoktu, olmamalıydı gözümün önünde tatlı bir telaşla…

Aşkımıza şahit palmiyelere ayıp olmasın diye yolumu değiştirdim başı boş saatlerde. Şahit diye sevişlerimize, oturmadım yalnız asla o sandalyelerde. İhanet olmasın diye anılarımıza, anlatmadım hiç bana nasıl sarıldığını o deniz kenarında…

Seri cinayetler işliyorum adına mazi denen geniş bir zaman aralığında. Alkole yükleyip bütün yükü temize çıkmayı başarıyorum kendi bataklığımda. Her gece kimliği belirsiz ölülerin gömüldüğü cenaze törenleri düzenleniyor ayrılık ülkemde. Toprağa veriyorum hayallerimi, toprağa veriyorum umudumu, toprağa veriyorum aşkımızı…Her gece yeniden düşünüyor ve düşüyorum korkularımın kara uçurumlarından. Acaba kaç intihar sonrası burada olmayacağım? Kaç intihar sonrası bitecek bu lanetli cenaze törenleri? Bilmiyorum…Sen kurtuldun, ben battım. Sen gittin, ben kaldım. Sen yaşadın, ben öldüm. Ölümün kucağına ittin beni önce aşk sonra ayrılık kokan ellerinle. Lanetli bir tohum ektin kalbimde sevdanın olduğu yere. Sen gittin o büyüdü, sen gittin o önce kalbimi sonra tüm bedenimi ardından da ruhumu kapladı. Lanetli tohumundan başka bir sevdaya yer kalmadı…

Başa Dön