Afrikalı siyah insanlarla, Türk insanının tanışması İstanbulun fethi sonrası özellikle 16. yüzyılda korsan gemileriyle kara kıtadan getirilmiş kölelerin sarayda ve zengin teba arasında hizmetçi olarak kullanılmasıyla başlanılmış. Sarayda hadım edilmiş zenci harem ağalarının tek tük hikayeleri serpiştirilmiş edebiyatımızda.
Buraya kadar Amerikalının Afrikalıya olan davranışından Osmanlının tek öne çıkan farkı, afrikalı köleyi bir amerikan verimliliğiyle kullanamamış olmasıdır. Amerikalı sermayedar onları kolonilerindeki plantasyonlarında ölene kadar çalıştırmış ve en üst düzey verimi almışken, Osmanlı ise daha çok hizmet sektöründe kullanmış, işçilik gerektiren yerlerde tercih etmemiş, bir süre sonra da özgürlüğüne kavuşturmayı dini bir kefaret olarak görmüştür.
Amerika'da ise afrikalı kölelere özgürlük verilmesi, insancıl sebeplerden çok, sanayileşmiş kuzeyin işçilerine maaş verirken, köle düzeni çalışan güneyin bu sebeple daha ucuz piyasaya giren mallarıyla rekabette sorun yaşamasıyla başlamıştır. Tabi ki tek sebep bu değildir, hümanist düşüncenin etkisi de görülmüştür.
Türkiye'de Osmanlı'nın bir mirası olarak nesillerce devam eden afrikalı bir demografik yapının bulunmaması ilginçtir. Buna karşın Amerika'da azınlık ta olsa zenci nüfusu önemli rakamlardadır ve bu azınlık 200 küsür amerikan başkanlık seçimleri tarihinde ilk defa melez de olsa kendi ırkdaşını o mevkiye çıkartmayı başarmıştır.
Barrack Hüssein Obama, özellikleri, ismi ve rengiyle, politik görüşleriyle, ilk izlenimde haksızlığa uğramışların veya zayıfların sesi olmaya müsait bir başkan namzeti olarak gözükse de (henüz yemin etmedi) pahalı kampanyasının gediklerini bazı menfaat çevreleri veya lobilere ödenecek kefaretle kapatıp kapatmadığından habersiz olduğumuzdan, bundan emin olamıyoruz.
Fakat onun iktidara gelmesi, Amerika'nın daha rahat bir şekilde kendi imajının genç bir özgürlükler ülkesi olduğunu ve çabalayan parlak zekaların her zaman o uçsuz bucaksız topraklarda en üst basamaklara kadar tırmanabileceğini dile getirmektedir.
Bu durumda, biz tarihimizle övünmeye devam ederken, o uzak topraklarda tarih yazılmaya devam edecek. Hoşgörü kültürü bizim topraklarımızda yeşermiş bir filiz olabilir, fakat dev bir ağaç olmuş haliyle bol mahsüllü meyvesinin üzerinde bugün "made in America" yazıyor.
Tabii ki, bunlardan bize çıkartılacak dersler vardır. İçimizdeki çekişmeleri, uzlaşmazlıkları çözemezsek, daha çok zaman yitirip, birbirimize acı çektirmekten, mevzilerimizi korumaktan ve herkese kuşkuyla bakmaktan öteye gidemeyen, güvensiz, içine kapalı bir toplum olacağız ve her yanlışımıza bir dış mihrak arama hastalığımızla gelecek nesillere çok sınırlı bir sağlıklı toplum yaşam alanı bırakabileceğiz.
Çok kültürlü ve bu kültürlerin uyumunu sağlamış bir ülke vatandaşı olmak isterim. Dünyanın her ırkından insan gelip yaşasın ülkemde, zenginliklerini ve değerlerini de yanlarında getirirler ve her haliyle daha zengin daha az korkak bir toplum olabiliriz. Sonuçta, bilmek ve tanımak, cahilliği kovar. Bilmediğimiz şeydense korkar ve onun bize olabilecek muhtemel getirilerinden mahrum kalırız.