Başlamak; nerden olduğunu bilmeden
Yeri tutturamadan bir adım atmak
Nedensiz bir soru sormak belki
En deli fırtanaları göze alarak denize açılmak
Sessiz bi kağıda anlatmak derdini
Nedendir bilmeden eğrilmek
Yaş dökmeden yaşlanmadan
Yaş olmadan eğrilmek
Göze aldıklarını sorgulamalarına izin vermeden
Gidivermek gidebilmek
Nereye olduğuna kendine bile sormaya fırsat bırakmadan
Sessizliği tercih etmek varken, gürültülü boşluklarda yuvarlanmak
Küfür edercesine bir deliliğe
Aynı deliliğe sürüklenirken yine
Tekrar bir sessizliği bozarken kalemin
O tanıdık satırları kazırken kaderin
Değiştirmek için yapacakların her dakika katlanır
Sen ise giden bir gemi gibi izlersin onları
Yalnız onlar git gide büyür
Seninkiler küçülerek giderken
Sen gözünde büyütecek birşeyler ararken
Küçülüverir devler
Sana kala kala Anka kuşunun külleri kalır
Her gün yeniden doğ diye
Ama bilir misin ki
Her yeni doğuş acılı bi ölümle beraber gelir
Biz Anka kuşu değiliz acısız ölümlerle küllenelim
En büyük laneti kanat çırpışlarımızla bozalım
Kaderimizdir bizim sessiz ve acılı ölüm döşekleri
Bu bohem kader yazıtlarımızın kutsal cümleleri
Şahitlik etmez ne yaşımız ne de zaman
Sadece kendimiz
Sadece benliğimiz
Eserlerimiz
Vaatlerimiz
Ve hiç bizim olmayan sessizliğimiz
Güneşi tepede görene dek beklemeliyiz
Böyle bir parıltı alacaktır tüm karanlığımızı
Ve biz o zaman günahlarından sıyrılan bir melek gibi
Affedilip sessiz adımlarımızla cennete yol alabiliriz
Günahın ilk şartı yok saymaktır
Affedilişin ise unutmak
Ve sözlerimiz hep yok saymakla başlıyor
Ah... Unutmakla bitmeyecek sözler...