kaldırımları ve seni seviyorum kadın... tek farkla ki, kaldırımları sevdiğimi kendimden saklamam... milyonlarca ayak izi taşır kaldırımlar... milyonlarca yaşamın tüm ağırlığına gıkını bile çıkarmazlar... bazen yağmur yağar; yavaş yavaş silinir tüm izler... sonra yeniden çizilir... bitmek bilmez bu ritüelden habersiz geçer gider insanlar kaldırımlardan... hiç düşünmezler... aceleleri vardır ya da zamanları yoktur durup düşünmeye... bazen iz bırakmayan insanlar geçer kaldırımlardan... söylenen herşeyi kabul eden, sindirilmiş, güçsüzken mazlum, güçlüyken zalim insanlar... kaldırımlar bilir bunu ama söylemezler... kaldırımlar taştan ve umursamazlar... sahi öyleler mi gerçekten?..
***
dün gece it bakışlı birileri tecavüz etmiş de şehre; kimse duymamış... köşe başlarında yalnızlıklarını kutsayan fahişelere inat gidip eski bir trenin kara suratını okşadım... sperm kokan caddelerin kıyısında unutulmuş mazgallardan aşağı inip lağım sularında oynaşan farelerle dansettim... bu şehir yine bir piç doğurur sabah olmadan...
***
bataklıklarda yaşayan kuşlarını bilir misin?.. rüzgar üzerlerindeki çamuru kurutup düşürünce bir an silkinip kendini gösterir sonra yeniden dalarlar çamura... kısır ama sürgit bir döngü... her defasında yeniden ve yeniden kurtulurlar geçmişlerinden... ama sen... sakın demiştim; sakın ola günah çıkaranlardan olma... sen ne yaptın?..
***
beyninin bir cenin olabileceğini hiç düşündün mü?..öylece kafatasına kıvrılmış... kordonu kalbine bağlı... her sevda kanlı bir doğum gibi, beynin ve kalbin kordonunun koptuğu...
ama ben bunları yazmayacaktım ki...
***
sevgi sizdiniz bayan
sevgisizdiniz...
isminize apostrof olayım diye mi tuttunuz elimi
boğazıma ölüler düğümlendi yine
her dem başka türlü elzem
her dem küfleniyor erdem
sen dem’i: leyla!..
salyangoz öpüşlü kadın
kabuğum kırıldı bak; tuz
ufalandı dudaklarımda
kırıldım, kıvrıldım, kıvrandım...
prefix = o ns = ""urn:schemas-microsoft-com:office:office"" /
***
umrumda değil hiçbir ses; gece
uzun saçların kadar... sapsarı meyhanelerde
edith piaf’la rakılar içeriz gelirsen..
-garson günahlarımızı getir masaya ama
mezeler meziyetli olsun biraz; bakarsın
sabah olur da bir çiçek dikmeye yelteniriz...
***
“itten aç yılandan çıplak” gittim
lacivert bile değil cesedim...
incir düşleri kurar mı zincirler?
bilse bilse ya Wernike bilir bunu
ya Korsakof hatırlar; hadi
ağıdını bitir ve götür acımı
ardından kiraz açsın mevsim...
***
ama ben bunları yazmayacaktım ki.... incirlerin ne işi var şiirimde... hayattan ne akıyorsa kağıda tersini yazayım diyorum olmuyor... ne yazdıysam kağıda tersini yapayım diyorum; olmuyor... “seni seviyorum” desem kadın; olmuyor... “seni seviyorum desem kadın; olmuyor” diye yazsam yine olmuyor... ben gidiyorum ey ayna; biraz da sen bak yüzüme...
***
ben bunları yazmayacaktım... pembe solucanlarla oynayan çocukların ne işi var şiirimde... kuyruğunu bırakan kertenkelenin, defter aralarına tırnakla düzeltilip koyulmuş parlak çokomel ambalajlarının, pencereden bakkala sarkıtılan sepetlerin, çocukluğumdan beri (hala mahalleye gittiğimde) bana yumurta getiren parkinson hastası nafiye teyzenin... ne işi var şiirimde... yazım seğiriyor durmadan...
***
ben bunları hiç yazmayacaktım oysa...
kelimelerin büyüsüyle değil de bir duvarı örerken sevseydin keşke beni kadın... hayvanlara yem verirken, üstümü değişirken, bir yere yetişmek için hızlı hızlı yürürken, sakallarım uzamışken ve çirkin yüzüm biraz daha çirkinleşmişken... pencereniz olsaydı, korkularla yanaşıp perde aralığından kaçamak bakışlarınızı yakalayacağım karşı kaldırımında bekleyip durduğum bir pencereniz....
***
ama yazdım işte... ve yazıyorum... ve günlerdir, aylardır... ve yıllardır... sen şairi sevdin kadın... başkaları şairi sevdi... herkes şairi sevdi... hem de çok... ben yazdıkça o büyüdü... o büyüdükçe ben yazdım... yapayalnızdım kadın, bir şairin gölgesinde kaldım... şair büyülü, şair bilge, bense biraz şişmandım...
***
“içimde de garip bi sıkıntı var...bunalıyorum..bide üşüyorum....”
rahme düşen dalgınlık gibi...
***
sahi ne yazacaktım ben... hiçbir ses umurumda değil demiştim galiba... “sarılır uyurum sana üşümezsin” de demiş miydim?.. yok ama; sarılamam sana kadın... uyuyamam da... gece gibi karardım ben... ağzına sıçtım tüm uykuların... düşlerimde ne varsa bir bir bıçakladım... düşlerimin canını yaktım... bir kadın vardı yanımda çırılçıplak, aramızda parmağını emen bir çocuk çırılçıplak... bir koluma sığdırıyordum da nerdeyse tam o anda parçaladım onları... yatağım kan doldu kadın... avuçlarım kan doldu... geriye kalan ne varsa o kanla yıkadım... sarılamam sana kadın... uyuyamam da... ağzına sıçtım tüm uykuların...
***
ama ben bunları da yazmayacaktım...
***
sen üşüme diye...