4 Eylül 2013 Çarşamba
Çaylı Villası
Caner Çaylının eşi Müşerref Çaylı ve kızı Hatice mükellef masada kahvaltı yapıyorlardı. Caner Çaylı günlük rutini gereği sabah namazı için evden erken ayrılmıştı. Tüm sorularına rağmen karısına bir şey söylemiyordu ama aylardır evinde kahvaltı yapmıyordu.
Bu sırada ailenin en küçük ferdi Burak Çaylı evin dış kapısından içeri girdi. Üst kat merdivenine ilerlerken annesinin radarına takıldı. Müşerref Hanım çok sevdiği oğlunun dayaktan morarmış yüzünü fark eder etmez masadan fırladı, oğluna doğru koştu.
-Burak oğlum. Oğlumm!!! Bu ne hal kavgamı ettin? Sana dokunanların elleri kırılsın inşallah.
Burak hem akşamdan kalmaydı hem de dayak yediği için morali bozuktu. Sabah sabah kimseye dert anlatacak durumda değildi
-Yok bir şey anne. Ufak bir kaza. Kavga falan etmedim.
Hatice Çaylı sırf merakından annesinin peşinden gelmişti.
-Derse de sen inanma anne. Kesin serseri arkadaşlarıyla kavga etmiştir. Kim dövdüyse eline sağlık.
-Ablaaa!
-Yalan mı Burak? Şu haline bak. Sokak serserileri gibisin. Babamın gözüne gözükme bu halinle.
Babasının adı geçince Burak iyice sinirlendi.
-Ne olur abla? Döver mi beni? Eminim bu çok hoşuna gider.
-Hoşuma falan gitmez Burak. Kardeşimsin. Haline bir bakar mısın? Sen yaptıklarını kendine yakıştırıyorsun madem. Sen bilirsin, ne diyeyim?
Burak morali iyice sıfırlanmış şekilde koşarak merdivenlerden yukarı çıkarken, annesi ardından seslendi.
-Nereye oğlum? Karnını doyursaydın?
-Doydum anne. Duş alıp çıkacağım, işlerim var.
Hatice Çaylı mutfağa geri dönerken laf sokmayı ihmal etmedi.
-Git, git. Serseri arkadaşların bekliyorlardır. Az geldiyse biraz daha dayak ye.
-Off yaa. Off
Oğlunun odasına çıktığından emin olan Müşerref Hanım kızının ardından mutfağa geldi.
-Takılma şuna Hatice. Didişip duruyorsunuz.
-Yalan mı söylüyorum anne? Küçüklüğünden beri şımarttın, artık baş gelemez hale geldin. Yapma dedikçe inat ettin. Oğlunun yediği haltlardan babamın haberi olursa gerisini sen düşün anne. Babam seni doğduğuna pişman eder. Babamı bilmiyor musun?
-Biliyorum kızım biliyorum da oğluma kıyamıyorum.
-Kıyamadığın oğlun hepimize kıyıyor anne. En çok ta babama. Takıldığı serseri arkadaşları daha çok başını belaya sokacaklar. Başına bir şey gelirse vicdan azabı çekeceksin, hepimiz çekeceğiz. Burak sadece senin lafını dinler, bu gidişle oğlunun başını yakacaksın anne. Babam sabahın köründe evden niye çıkıyor biliyor musun?
-Ne bileyim kızım? Babanın her zaman işleri vardır.
-İşten değil anne. Burakla karşılaşmamak için. Oğlunla karşılaşmamak için erkenden işe gidiyor.
-İstiyorsan sende erken git kızım. Kardeşini görmemiş olursun.
-Giderim anne. Babam annenin kahvaltısını yaptır, ilaçlarını takip et dediği için gitmiyorum. Ana oğul biraz da babamı düşünseniz olmaz mı anne?
Müşerref Çaylı kızına cevap vermeden kahvaltıya devam etti.
Odasında duş alan Burak Çaylı kıyafetlerini değiştirip annesine görünmeden evden çıktı. Spor arabasına binip Suphi Tekinin ofisine gitti. Suphi Tekin ortağını ilk defa böyle görüyordu. Gülmeye başladı.
-Bu halin ne Burak? Kimden dayak yedin?
-Önemli değil Suphi. İçecek bir şeylerin yok mu?
-Ne içkisi oğlum bu saatte?
-Kahvaltı yapmadım Suphi. Maden suyu. Yanına da poğaça falan.
Suphi odanın kapısını açıp aşağıya doğru bağırdı.
-Rıza!
Rıza koşarak geldi.
-Emret ağabey.
-Maden suyuyla yiyecek bir şeyler aldır çocuklara.
Geri gelip ortağının karşısına oturdu.
-Anlat bakalım dindar babanın haşarı oğlu Burak. Kimden dayak yedin?
Burak Suphideki tavır değişikliğini fark etmişti.
-Ne oldu Suphi? Sen bana hep Burak Bey derdin. Şimdi ne oldu da Burak olduk.
-Bir zamanlar öyleydi Burak. Bey dediğim zamanlarda seni efendi, dindar babanın oğlu biliyorduk. Meğer senin içinde canavar varmış. Efendi çocuk gitti, yerine babasından çalan bir canavar geldi. Artık bey yok Burak. Bundan sonra bey yok.
-Beni babama göre değerlendirme Suphi. Babam ayrı ben ayrı. Adamın aklı fikri camide, namazda. Birde bana sormuyor mu Cuma namazına nereye gideceksin diye fıttırıyorum.
-Neyse ne babanla senin problemine ben karışmam Burak. Kimden dayak yedin onu söyle.
-Adamı tanımıyorum Suphi. Helinin koruması.
-Helin kim?
-Karaşahin, Helin Karaşahin.
-Psikopat Orhanın kardeşi Helin den mi bahsediyoruz?
-Her halde odur Suphi. Reklam ajansı var.
-Orhanın kardeşine nereden takıldın?
-Bir davette karşılaştık. Takılmak istedim. Koruması çay bahçesinde silah gösterdi. Dün gece arkadaşlarla bir ders verelim dedik.
-Adam da sizi benzetti öyle mi?
-Ayıp olmuyor mu Suphi? Benzetti menzetti? Kafamız çakırdı.
-Tamam Burak, tamam anladım. Benden ne istiyorsun? Peşin peşin söyleyeyim. Korumayı dövdürtmem. Orhana bulaşacak kadar akılsız değilim. Kusura bakmayacaksın. Orhan bana bulaşmazsa ben Orhana bulaşmam. Başka?
-Her zaman yaptığımızı yapacağız Suphi. Helinin arabasını soyacaksınız. Kızın altında 600 binlik araba var. Farlar, dikizler en az 30-40 bin eder inan bana. İyi iş değil mi?
Suphi hemen evet demedi. Arada Orhan Metin varsa. Yine de dayanamadı. Meslek hastalığı. Temel yaşam felsefesi olan cümle aklından çıkmıyordu. Çalınacak bir şey varsa çalmak lazım. Şeytanını durduramadı.
-İş iyi olmasına iyi de Burak, düşünmek lazım. Adres plaka var mı elinde? Varsa bana gönder.
Burak muzaffer edayla güldü. Piç Rızanın getirdiği poğaçadan büyük bir ısırık aldı. Maden suyunu tepesine dikti.
-Ben Burak Çaylıyım Suphi. Çoban güttüğü koyunun huyunu bilirmiş. Ben de adamımı bilirim. Beleş paraya dayanamazsın sen. Gönderiyorum.
Telefonuna gelen adrese kısaca göz atan Suphi kapının önünde bekleyen adamına seslendi.
-Bekle Rıza. Kopukları ara sana gönderdiğim adresteki arabayı bu gece halletsinler. Burak Beyin ricası. Temiz iş yapsınlar.
-Tamam, ağabey diyen Rıza sırıtarak dışarı çıktı. 600 binlik arabayı okuturlarsa kendine de bir sakal çıkardı artık. Telefonuna gelen mesajı kopuklara gönderdi.
5 Eylül 2013 Karaşahin Sitesi önü.
Lise çağlarından bu yana Helin Karaşahinin her türlü otoritenin koyduğu her türlü kurala karşı olmuştu. Herkes site içine park ettiği için arabasını özellikle site dışına park ediyordu. Sitenin bahçe kapısından çıktığında Hasan Kara ve Aliyi gördü. Jeepin başında bekliyorlardı. Yaklaştı. Jeepini jantları sökülmüş olarak görünce gözlerine inanamadı.
-Ne oldu Hasan Bey?
-Arabanız Helin Hanım. Soyulmuş.
-Nasıl olur böyle bir şey yaa. İnanamıyorum. Kahretsin yaa! Holdinge de geç kaldık. Korumalar fark etmemişler mi?
-Gece korumalara saldırmışlar Helin Hanım. Arkadaşları hastaneye gönderdik.
Helin ne yapacağını bir an bilemedi. Şaşırdı. Çantasından cep telefonunu çıkarmaya çalıştı beceremedi. Telefonunu yere düşürdü. Ali telefonu yerden alıp uzattı.
-Siz toplantınıza geç kalmayın Helin Hanım. Biz gelir burayla ilgileniriz.
Sakinleşen Helin kendini toplamaya çalıştı.
-Tamam, Ali. Polise falan haber vermeyin. İfade falan istemiyorum. Kaskoyla hallederiz. Gidelim toplantıya geç kalmak istemiyorum. Araban burada mı?
-Burada Helin Hanım. Hemen getiriyorum. Gelsene Hasan ağabey.
Helini Holdinge bırakan Ali ve Hasan Kara siteye geri döndüler. Sigorta şirketini aradılar. Gelen çekiciyle jeepi garaja gönderdiler. Ali belli etmese de sinirlenmişti. Telefonuyla Bekiri aradı. Küçük Ağaya mesaj attı.
Akşam saat 24e doğru çay bahçesine gitti. Bekir bekliyordu.
-Araştırdık Ali. Soygunu yapanlar Bijon Suphinin kopukları. Lüks arabaların far ve dikizlerini soyup okutuyorlar. Yalnız Ali
Ali sabahtan bu yana gergindi.
-Yalnız ne Bekir? Adamlar koruduğum kadının arabasını soymuşlar. Gelmek zorunda değilsiniz, adresi verin ben giderim.
-Olur mu öyle şey Ali? Bu Suphi tam bir pisliktir. Orhan Beye haber mi verseydik?
-Orhan Beye haber verirsek onun yaptırdığı düşünülür. Sıkıntı olur. Koruduğum insana zarar verenlerin cezasını ben veririm.
Ali ve Bekir birlikte çıktılar. Bahçe de oturanlardan birisi fark ettirmeden takip etmeye başladı. Sanayi de Bekirin bulduğu adrese vardıklarında arabadan inmeden Ali torpidodan çıkardığı kar maskesini Bekire uzattı.
-Kar maskesini çıkarma Bekir. Beni tanımazlar sana sıkıntı olmasın kardeşim.
Tamirhanede dört kişi çalışıyordu. Bekir ve Ali konuşmadılar, adamlara konuşma fırsatı vermeden saldırdılar. Beş dakika içinde üç tamirci baygın yere serilmişti. Dördüncü adamı bağlayan Ali adamı tokatlamaya başladı.
-Ağabey, vurma ağabey, ne istersen söylerim, vurma yeter.
-Helin hanımın adresini nereden buldunuz lan?
-Bilmiyorum ağabey. Vallahi de billahi de bilmiyorum. Adresi ve plakayı bize telefonla bildiriyorlar.
-Telefonunu ver.
6 Eylül 2013 Cuma
Karaşahin Sarrafiye
Orhan Metin dükkânın önünde arabasından indiğinde Piç Rıza ve Soner Çakal kendisini bekliyorlardı. Piç Rıza saygılı yaklaştı.
-Orhan Bey, dün gece adamlarınız Suphi ağabeyimin tamirhaneyi basıp arkadaşlarımızı dövüp, kasayı patlatmışlar. Suphi ağabeyim bu racona sığmaz zararımızı tazmin etsinler dedi.
Orhan Metin Piç Rızanın laflarından bir şey anlamamıştı. Sonere işaret etti.
-Tamirhane, kasa? Ne diyor bu Çakal?
-Ağabey gece Suphi Tekinin tamirhanelerinden birini basanlar içeridekileri dövüp kasayı boşaltmışlar.
-Bundan bana ne Çakal? Sen var mıydın baskında?
-Yok Ağabey benim öyle yerlerde işim olmaz.
Orhan Metin duyması gerekeni duymuştu. Piç Rızayla muhatap olmadı.
-Bu adama söyle o zaman Çakal: Benim böyle bir baskından haberim yok. Suphiyle de işim olmaz.
Piç Rıza umduğunu bulamamış arabasına binip ayrıldı. Suphi Tekinin ofisine gitti. Lüks büroya girdi.
-Orhan Metinle konuştum ağabey.
-Ne dedi?
-Şaşırdı ağabey. Benim böyle bir şeyden haberim yok dedi.
-İkna oldun mu lan?
-Oldum ağabey. Orhan Metinde Çakal Sonerde çok şaşırdılar. Bana kalırsa haberleri yok.
-Olmaz öyle şey Piç. Orhandan habersiz kim böyle bir şeye cesaret edebilir? İyice bir araştırın. Önlem almazsak iki paralık oluruz âlemde.
Piç Rıza odadan çıkmadı. Başka söyleyecekleri vardı.
-Ağabey gelirken Aydın Bey aradı.
-Aydın kim?
-Beyefendi dediğin adamın yardımcısı ağabey.
-Ne diyor?
-Siyah minibüs geliyormuş ağabey.
Piç Rızanın gözü yoldaydı.
-Hah geldi minibüs.
-Zaman ne çabuk geçiyor başkalarına para vermek zoruma gidiyor Rıza.
Suphi Tekinin gözü çelik kasanın üstündeki çantaya kaydı.
-Çantada ne kadar var?
-100 bin var ağabey. Gelecekler de var. Teslim edeyim mi?
-Götür teslim et Rıza.
Rıza siyah çantayı alıp dışarı çıktı. Birkaç dakika sonra koşarak geri geldi.
-Minibüstekiler çantayı aldılar, seni çağırıyorlar ağabey.
-Allah Allah? Gidelim, bakalım ne diyecekler?
Suphi Tekin bürodan çıkıp aşağıya siyah minibüsün yanına gitti. İçerde takım elbiseli sinekkaydı traşlı, badem bıyıklı biri bekliyordu.
-İçeri gelin. Oturun Suphi Bey. Aydın Bey arayacaktı.
-Aradı efendim.
-Dün gece bazı olaylar olmuş Suphi Bey.
-Haberiniz var demek?
-Bizim her şeyden haberimiz olur. Anlatın.
-Birileri tamirhaneyi basmışlar efendim. Biraz zararımız var.
Badem bıyıklı renk vermeden dinliyordu.
-Bizde bu konuyla ilgili olarak, Ağabeyin emrini tebliğ etmek için geldik Suphi Bey. Ağabey dün geceki hadiseyi unutmanızı, tazminat talep etmemenizi emretti.
Suphi Tekin beklemediği bu emir karşısında bir an şaşaladı.
-Ama efendim zararım.
Badem bıyıklı aynı duygusuzlukla cevap verdi.
-Zararınız ve itibarınız sizin probleminiz Suphi Bey. Size daha önce Karaşahin ailesine bulaşmayın şeklinde bir talimat verilmişti. Değil mi?
-Evet efendim.
-Bu talimata rağmen adamlarınız Helin Karaşahinin aracını soydular. Sebebini söyler misiniz?
Suphi Tekin cevap veremedi. Ayakucuna baktı.
-Ben emir vermedim, efendim tamirhaneyi basanlar Orhan Metinin adamları mı?
Badem bıyıklının sesi daha soğuktu.
-Kim se kim Suphi Bey? Oraya takılmayın. Ağabey bu haftaki bağış ödemenizin zararınıza tazminat olarak sizde kalmasını emretti. Olayı unutun, tazminat talep etmeyin. Çantayı alıp çıkabilirsiniz.
Suphi Tekin ayakucundaki çantayı alıp süklüm püklüm arabadan indi. Homurdanarak bürosuna girdi.
-Ulan, ben sizin de ağabeyinizin de. Rıza!
Para dolu çantayı Rızanın önüne attı.
-Emret ağabey.
-Çantayı kasaya koy. Bu haftaki hasılatı zararınıza sayın, olayı unutun diyorlar.
-Bu olay duyulursa rezil oluruz ağabey. İzin ver.
-Ne izni Piç? İzin mizin yok. Bu âlemde birileri seni himaye etmezler, yolunu açmazlarsa bir gecede bitersin Rıza. Anladın mı?
-Anladım ağabey.
-Üç sene önce ömrünüz nezarette geçiyordu. Üç yıldır rahat rahat çalışıyoruz. Haftalık hasılatımız ne kadar Rıza?
-250-400 arası ağabey. 300 ün altına düşmüyor. Niye sordun şimdi?
-100 bini bunlara veriyoruz, 250 binden fazlası bize kalıyor Piç. Net para, güzel para. Adamlar önümüzü açtılar. Mecburen dediklerini yapacağız. Benim asıl kafama takılan Caner niye su koy verdi? Parayı Caner götürüyordu. Birden bire vaz geçti. Oğlunun bizimle çalıştığını falan mı öğrendi yoksa lan?
-Sanmıyorum ağabey. Adam her sene umreye gidiyor demedin mi?
-Gidiyor, adam her sene umreye gidiyor. Ne alaka?
-Adam bu kadar dindar ise bizden para almak zoruna gitmiş olamaz mı ağabey?
-Bozuk saat gibisin Rıza. 40 yılda bir doğru konuşuyorsun. Yine de araştırmak lazım. Soner Çakalını ara.
-Çakalın numarası bende yok ağabey.
-Bul Piç. Bul ve ara. Ona de ki: Dostlarının ricası üzerine Suphi ağabeyim tazminatı ileri bir tarihe erteledi. Geceki olayı unutmaya karar verdi.
-Bunu dersem itibarımız zedelenmez mi ağabey? Çakal hatırlı dostlarınız kim diye sorarsa ne diyeyim?
-Çakal böyle bir şey sormaz Piç Rıza. Orhana söyler. Orhan işin üstüne gitmez, unutulur. Sende bizim kopuklara söyle Karaşahinlerden kimseye bulaşmasınlar. Bunun hesabını Burağa sorarım ben. Ne bekliyorsun Rıza git dediğimi yap. Orhanı üstümüze çekmenin âlemi yok.
Orhan Metin ve Soner Çakal holdinge gitmek için yola çıkmışlardı.
-Ağabey dedi Soner.
-Ne var Çakal?
-Ağabey geceki icraat Bekirle Alinin işi sanırım.
Orhan Metin duyduklarını bir anda algılayamadı.
-Bekir kim Çakal, Ali kim?
-Kör Haydarın yeğeni Bekir, ağabey ve Helin Hanımın koruması Ali.
Duydukları Orhan Metini sinirlendirmeye yetmişti.
-Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Çakal? Bunlar benden habersiz icraata çıkmışlar diyorsun, hem de Bijon Suphinin mekânına. Emin misin?
-Tam değil ağabey. Tamirhaneye giden araba Alinin. Tamirhane de Helin Hanımın adı geçmiş. Biri de Alinin adını verdi.
-Sen nereden öğrendin Çakal?
-Bekirin yanına bizim çocuklardan birini yerleştirmiştim. Habersiz iş yapmasınlar diye. Takip etmiş. Bekir icraatı reddetmedi.
-Aferin Çakal. Bunu bilseydim açık verirdik. Suphinin adamı anlardı. Aferin. holdinge gidelim bakalım işin aslı neymiş?
Lüks jeepten inen Orhan Metin Aliye işaret etti.
-Ali gel buraya.
Ali ağır ağır yaklaştı.
-Buyurun Orhan Bey.
-Dün gece neredeydin Ali?
Ali sakinliğini bozmadı.
-Sanayideydik Orhan Bey.
-Arabanı tamire mi götürdün? O saatte sanayi kapalı değil mi?
-Suphi Tekine çalışan bir tamirhaneye gittik Orhan Bey.
-Suphinin tamirhanesini bastınız, adamlarını dövdünüz, kasayı boşalttınız. Öyle mi?
-Doğrudur Orhan Bey.
Orhan Metinin tepesini attıran Alinin vurdumduymaz sakinliğiydi. Elini Sonere uzattı.
-Çakal!!!
Sonerin uzattığı silahı aldı.
-Benden habersiz icraat yapmak ne demek Ali?
Ali hala sakindi.
-İki gece önce Helin Hanımın arabası soyuldu Orhan Bey.
-Helinin arabası m soyuldu? Devam et.
-Bekir araştırdı. Tamirhanenin adresine ulaştık. Gidip rica ettik. Artistlik yaptılar. Mecbur kaldık.
-Kasayı boşaltmışsın, parayı ne yaptın?
-Yarısını Bekire verdim. Kalanını Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışladım. Makbuzu Funda Hanıma verdim.
Orhan Metinin siniri bir anda sabun köpüğü gibi söndü.
-Çocuk Esirgeme Kurumu ne alaka?
-Ben kurumda büyüdüm Orhan Bey.
-Teferruat beni ilgilendirmez Ali. Bunlardan benim niçin haberim yok?
-Haber verseydim sizin emrinizle yapmış olurdum. Sorumluluk size kalırdı. Haber vermedim, sorumluluk bende kaldı.
Orhan Metin elindeki silahı Sonere uzattı.
-Çakal al şunu. Helin yukarıda mı?
-Evet Orhan Bey.
Orhan Metin doğruca Helinin ofisine çıktı. Helin Funda ile bir şeyler konuşuyordu.
-Helin, senin araban mı soyuldu?
-Evet ağabey. Dün sabah fark ettik.
-Korumalar?
-Korumalara saldırmışlar.
-Benim bundan niye haberim yok Helin?
-Dün toplantım vardı ağabey. Polis tutanağı falan uğraşmak istemedim. Kaskoyu aradık. Servise çektiler. Sabah çalınan parçaların bulunduğunu haber verdiler. Bakım yapıp bu gün teslim edecekler.
-Makbuz?
Funda masanın üstündeki makbuzu uzattı.
-Ali, Helin Hanım adına düzenlenmiş 75 bin liralık bir bağış makbuzu verdi bana Orhan Bey.
-Bir sorun yok değil mi ağabey?
-Yok Helin.
Orhan Metin başka bir şey konuşmadan gülümseyerek binadan çıkmak için geri döndü.
Orhan Metin binaya girişini takip eden Soner Alinin yanına yaklaştı.
-Bir saat önce Suphinin adamı geldi Orhan ağabeye zararımızı karşıla, kasadan alınan parayı iade et dedi Ali.
Ali hala vurdumduymaz sakinliğindeydi.
-Bu yüzden habersiz gittim Soner Bey. Sorumluluk benim. Cezamız neyse çekeriz.
-O kadar paran var mı senin? Nasıl ödeyeceksin?
Suphinin diğer tamirhanesini basar, kasadan aldığımı götürür veririm Soner Bey.
-La havle!
Çalan telefon Sonerin daha fazla konuşmasını engelledi.
-Alo. Benim, sen kimsin? Rıza? Piç Rıza. Orhan Bey sana ne dedi Rıza? Bizim olaydan haberimiz yok. Ha. Tamam ben Orhan ağabeye iletirim.
-Bu seferlik yırttın Ali. Ağabey!
Orhan Metinin binadan çıktığını gören Soner aceleyle jeepin yanına doğru koştu.
-Söyle Çakal.
-Rıza aradı ağabey. Suphinin adamı Piç Rıza. Suphi hatırlı dostlarının ricası üzerine tazminat talebini ileri bir tarihe ertelemiş. Tamirhane baskınını unutmaya karar vermiş.
-Suphinin hatırlı dostları mı varmış? Yanlış anlamadın değil mi Çakal?
-Yanlışlık yok ağabey. Adam iki kere tekrarladı.
-Hatırlı dostlar kimmiş?
-Bilmiyorum ağabey. Sormadım ama bir tahminim var.
-Sen tahmin etmezsin Çakal. Söyle bakalım.
-Suphi her hafta birilerine para gönderiyor ağabey. İstersen takip ettirip bulayım.
-Gerek yok Çakal. Yakında kokusu çıkar. Sen araştırma.
-Nasıl emredersen ağabey.
Orhan Metin adamını tanırdı.
-Konuş Çakal. Aklında ne var?
-Kızmazsan ben bunları araştırmak istiyorum ağabey.
-Çakal sen araştırırsan benim merak ettiğim bilinir. Madem araştırmak istiyorsun. Kimseye sorma, yanında konuşulursa dinle ki benden bilinmesin.
-Bilinirse bilinsin ağabey, ne olacak ki?
-İstemediğim iki şey olur Çakal. Suphinin kulağına gider, bana çökecekler korkusuyla hazırlanır, bize tebelleş olur. İkincisi Suphiyi himaye edenlerin kulağına gider bize yürürler.
-Sen Suphinin hamilerini biliyor musun ağabey?
-Bilmiyorum Çakal, ama çok güçlü olduklarını tahmin ediyorum. Üç sene öncesine kadar Suphiyle kopuklarının haftada bir nezaretleri vardı. Üç yıldır ne nezaret ne ifade. Kafalarına göre çalıyorlar, kimse karışmıyor. Anladın mı? 5-6 sene önce birileri bana da böyle bir teklifte bulundular. Reddettim ama tekliflerinden vaz geçmediler. Bana da dokunulmazlık teklif etmişlerdi. Ağabeyim bunları sevmez. 10 yıl içinde adamlar piyasayı haraca bağladılar neredeyse. Karşı çıkanları bitirdiler ama nedense bize bulaşmadılar. Sebebini bilmiyorum. Ağabeyim rahat ama ben tedirginim. Adamların emniyette jandarmada ve istihbaratta sağlam bağlantıları var belli.
-Bir konu daha var ama ağabey, izin verirsen.
-Bu gün çok konuşuyorsun Çakal. Söyle bakalım.
-Müdür Fevzi mızırdanıp duruyor ağabey. Altın işi için. Güya Amerikalılar bir şeyler yaparlarsa başımız belaya girebilirmiş.
-Amerikalılardan bize ne Çakal? Biz yasa dışı bir iş yapmadık ki? Bizimkiler altın ticaretiyle ambargoyu deldiler. Biz de ortak olduk. Amerikada yatırımımız mı var ki başımız belaya girsin? Bankayla Rıza düşünsün. Altın işinden biz karlı çıktık. Niye biliyor musun?
-Bilmiyorum ağabey.
-Altın işinden çok güzel para kazandık kayıt dışı paraları yasallaştırdık. Fevziye bakma sen.
-İyi de ağabey. Bütün bunlar alem de yanlış anlaşılmaz mı? Tamamen devlet yanlısı bir politika?
-Ağabeyim de babam da devlet yanlısı değil mi Çakal?
-Haklısın ağabey.
-Kafan basmadı değil mi? Biz üç yıldır neye uğraşıyoruz?
-Bilmiyorum ağabey.
-50 yılın kayıt dışı birikimini üç yıl içinde kayıt altına aldık. Hala kayıt dışı paramız var ama kabul edilebilir. Yarın Maliye üstümüze gelse bir şey yapamaz. Kayıt dışı parayı bu günler için kayıt altına aldık. Her ihtimale hazırlıklıyız. Suphi ve benzerleri yarın bize saldırsalar karşılık veririz. İcraat yapmıyorsam dikkat çekmemek için Çakal. Bir şeyler olacak hissediyorum. Suphiyi himaye edenler pis işlerin içindeler. O yüzden diyorum ki hiç bir yerde konuşma konuşulanları dinle ki başımız ağrımasın. Hiçbir ticaretimizde kanunsuz bir şey yok. Devlet altın ticaretine izin verdi bizde ortak olduk yaptık. Şunu unutma devlet yol verdiklerini ve sözünü tutanları harcamaz, harcatmaz. Az ama garanti kar. Anladın mı?
-Anladım desem yalan olur ağabey.
-Yakında herkes anlayacak Çakal. Hepiniz anlayacaksınız. Gazinoya çek. Acıktım. Aliyi araştırıyor musun?
-Araştırıyorum ağabey ama dişe dokunur bir şey bulamadım.
-Araştırmaya devam et. Bekirle Ali ne iş?
-Ali ağustos başından bu yana Bekirin çay bahçesinde kalıyor ağabey. Bekire sordum. Amcamın bir tanıdığı emanet etti dedi. Ali dövüşlerden kazandıklarını Bekire vermiş. Ağustos başında örgütçüler Bekirlere saldırdıklarında kavgada Alide varmış. Araları iyi.
-Kör Haydarın istihbaratta tanıdıkları var Çakal. Ali devlet için çalışıyorsa bir şey bulamazsın. Evini takipte tutun.
-Tamam ağabey.