Kuranda mucize kavramı olmadığı halde işimize gelmediği için Kuranın bazı anlatımlarını mucize adı altında ele alıp aklı kemikleştirmenin hiçbir mantığı yoktur. Mucize, muhattabı aciz bırakan her türlü olay ve olgulara denir. Kuran, muhattabı aciz kılan değil; acizlikten kurtaran ve gerçeklerle yaşamaya imkan tanımak için vahiyle dirilişi sağlayan bir kitaptır.
Vahiyden soyutlanarak tamamen efsanevi ve mitolojik hikayelere gömülüp insanlar açısından gerçekliği kalmamış anlatımlardan birisi de Hz. İsanın beşikte konuştuğu olgusudur. Aklı ve mantığı yerinde olan, düşünme yetisini başkasına peşkeş kılmayan her insanın da anlayacağı üzere Allah, Kuranda kesinlikle böyle bir anlatım sergilememiştir. Böylesi anlatımların arkasına sığınarak insanları kandırma girişiminde bulunanlar, hem Allaha hem Hz. İsaya hem de Kurana karşı büyük bir iftira ateşi içerisindeler. Birazdan olayın gerçeğine değindiğimizde bu sözleri neden zikretme gereğinde bulunduğum da çok iyi bir şekilde anlaşılacaktır. İslam toplumunun okumadan, araştırmadan, düşünmeden bu mitolojik anlatımların peşinden sürüklenerek islamı yaşadığını zannetmesi de ayrı bir hezeyandır.
Bilindiği üzere Hz. Meryeme, Allahu Teala bir evlat bağışlamıştır. Bu çocuğun cinsiyeti de erkektir. Tıbben de karşılığı olan bir üreme sistemiyle evlenmeden Hz. Meryemin sahip olduğu bu çocuğa(olaya) karşı hem Hz. Meryemin kendisi hem de çevresindeki insanlar(!) hayretler içerisine girmiştir. Hz. Meryem, vahiyle teskin olurken; etrafındaki insanların(!) da şeytanlaşmış nefislerinin bu olaya bir kılıf bulmaya cesaretleri kabarmıştır. Onların bu cesaretleri iftiraya kadar ilerledi ve en sonunda da Allahın emretmesiyle Hz. Meryem, onların taşkınlıkları sebebiyle sözlerin israfına gerek bırakmadan susmaya karar verdi. Bu durumu Allah, meryem suresi 26. Ayette: Ye, iç; gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım. şeklinde en güzel izahı ilmimize sunmuştur.
Hz Meryemi anlamak için illa o dönemin tozunu yutmaya gerek yok. Bize en güzel anlayışı kazandıran Rabbimizin katında düşüncelere ışık olan vahyi, selim bir akılla okumak Hz. Meryemi bu çağda yaşatmaya kafidir. Hz Meryem, bütün bu baskılara rağmen pes etmemiş ve Allaha sığınmış; İffetini ve namusunu da vahiy libasıyla korumaya almıştır. Mücahide kadın, bu suskunluk aşamasında iblisin lisanıyla kendisine yöneltilen küfür oklarına binaen doğurduğu çocuğunu işaret etmiştir. Ancak iblisler, atalarının ayaklarının altına serdikleri akılla Hz. Meryemin gayesini anlayamamış ve onlar da alaylı bir mizaçla beşikteki çocuğun nasıl olur da kendilerine cevap verebileceklerini dillendirmişlerdi. Hz. Meryemin imasındaki hakikatin, doğurduğuna dair çocuğu göstermekten ibaret olduğunu Kuranın nitelendirdiği akılsızlar güruhu anlamaktan aciz kalmışlardı.
Çağımızın akıl sahipleri(!) bir grup müslümanlar da adeta onların değirmenine su taşır gibi bu iddiaya dört elle sarılarak iddialarını necis bedenlerine sarmışlar ve islamsız bir imanla amele koyulmuşlar. İlgili ayetlerin iniş sürecine dikkat çekenler, ayetlerin bir zaman mefhumuna nispeten nazil olduklarını çok iyi anlayacaklar. Olay, şu şekilde vuku` bulmuştur: Mücahide kadın, Hz. İsaya gebe kaldığı gibi doğum yapmamıştır. Hem tıbben hem de günümüzde şekillendiği gibi yaklaşık dokuz aylık bir zaman zarfı ardından Hz. İsa dünyaya gelmiştir. Hz. İsanın konuştuğunu beyan eden ayet ile önceki ayet arasında olgunluk çağını ifade eden bir zaman dilimi hasıl olmuştur. Bu çağa eriştiğinde de zaten kendisine peygamberlik verilmiş ve peygamberlik sıfatıyla halkına seslenmiştir. Bu zaman zarfına dikkat etmeyenler, Hz. İsanın daha beşikteyken konuştuğunu dillendirirler de bu anlayışın günümüze nasıl hitap edeceğini de kestiremezler. Çünkü anlayış temelde sakat olunca ayetler de çağımıza hitap edememiş bir hal ile mushafta yer edinmiş olarak anlaşılacaktır. Allah, hidayet bulasınız(Al-i İmran 20,138; Maide 44,46 ve ilgili diğer ayetler) diye size ayetlerimizi apaçık beyan ederiz(Hacc, 16 ve ilgili diğer ayetler) şeklinde buyurduğu halde bu anlatımın, insan hidayet üzerinde nasıl bir etkisi olacak? Aklını kullanmayanları pisliğe mahküm ederim(Yunus, 100), aklınızı kullanın şeklinde emirler telakki olduğu halde bu anlatımların akla en ufak bir sorumluluk yüklediğini hangi akıl sahibi iddia eder? Artık islam dininin, mitolojik beyinlerden arınma vakti gelmedi mi?
Hz. İsanın beşikteyken peygamberlik iddiasında bulunmadığına ve insanlara yönelik bir vahiy anlatımından sorumlu tutulmadığına işaret eden ayetler şu şekildedir: Allah ona okuma-yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. Onu, israioğullarına Peygamber kılacak...(Al-i imran 48, 49) Geleceği gösteren ve Hz. İsanın çok daha sonrasında gerçekleşecek Peygamberlik hayatından bahseden bu açık beyanlar olduğu halde hala Hz. İsanın beşikte peygamberlik nidasında bulunduğu saçmalığına ayak takımı olmak tamamiyle gereksizdir.
Hal böyle iken mucizevi anlatım ve anlayışların tekelinden çıkıp öze dönüş farziyetini idrak ederek amel sahifelerine hakikatleri yazdıralım. Hakikatlerin olmadığı bir amelin gerekçelerini iblisler oluşturur. Şuan hayattaysak öze dönüş için hala vakit var demektir. Hakikatlerden kaçmak, batıldan korkmaktır. Batılın yaydığı bu korkaklık cehaletini, vahiyle ilme amade kılıp ıslah edelim.
