Bir Aşk Masalı

on bir yıl süren bir sevdanın birkaç satıra izdüşümü...

yazı resim

Biliyor musun,
patatesleri senin kadar hızlı soyamıyorum hala...
ve senin gibi kızartamıyorum...
ve tadı yok onları sensiz yemenin...
sensiz hiç birşeyin tadı yok,
herşey soyut, herşey buz.
yaşıyor muyum, ölü müyüm farketmiyor.
gündüzüm karışmış kara gecelere,
uykulara düşman gözlerim,
aklımda yine kara gözlerin...
elime bir kalem geçti mi,
neresi olduğu önemsiz,
duvarlara, gazete köşesine, ellerime adını yazıyorum.
seni umarsızca, ölümüne yüreğime yazıyorum...
saat gecenin beşi, yataktayım,
bu yatak, bu oda, bu ten sen kokuyor,
çalan şarkılar, yazdıklarım sen...
akşamüstü gökyüzünün muhteşem kızıllığındaydın,
şimdiyse dolunayın ışığında parıldıyorsun.
birazdan, yaklaşık bir saat sonra doğacaksın,
ezan sesleri yükselecek minarelerden,
ürpereceksin...
aklına geleceğim,
sevgimin sıcağı yüreğine dolacak,
ağlayacaksın...
biliyorsun, istemem ağlamanı...
ben ki, bir damla yaşına dünyayı yakardım,
şimdi gözlerinin buğusuna yaparım...
ne isterdim bilir misin?
hani masallarda olur ya,
bir peri ya da cin çıkar,
"dile benden ne dilersen!" der,
seni dilerim hiç düşünmeden...
her duamda Allah'tan dilediğim seni...
tam bir sene oldu seni görmeyeli,
hala aklımdasın...
ne kadar inkar etsem de canımdasın,
seni özlüyorum...
o hüzün dolu gözlerine bakabilmeyi,
yumuşacık, bembeyaz ellerini tutabilmeyi,
dalga dalga saçlarınla oynayabilmeyi,
titreyen dudaklarına minik bir buse kondurmayı,
sana sımsıkı sarılmayı
ve teninin mis kokusunu içime çekebilmeyi
özlüyorum...
buranın dumanlı gecelerinin tadı yok sensiz...
o seninle yürümeyi sevdiğim yağmurların tadı yok...
artık yağmur benim için anlamsız,
sadece gökten düşen damlalar.
oysa sen yanımdayken, seninle ıslanırken
hepsinin bir adı vardı...
biri sevgiydi, biri aşktı,
biri mutluluktu, biri ölümsüzlüktü,
biri sen, biri bendi...
hayatın benim için bir anlamı vardı,
aldığım nefes "bizim" içindi,
hayalimdeki gelecekte "biz" vardı.
şimdiyse sadece ben, aklımda sen...
birer roman kahramanıydık biz,
sen henriette, ben felix,
hayatımız "vadideki zambak" tı...
ve bu romanın sonunda ayrılık vardı,
pembe kaplı aşk romanları gibi bitmedi.
hani her yol roma'ya çıkardı?..
birimiz roma'ya, birimiz komaya...
nefret ettiğim arabesk şarkılar dinliyorum artık
ve düşünüyorum
bu şarkıları yazanlar da
benim çektiğimin aynını mı çekmiş diye...
ellerini, avuçlarını, alnını öpmeyi özledim...
sana kadınım demeyi özledim...
seni özledim... özledim be!...
kavgalarımızı, iğneli laflarını bile özledim.
şimdiki aklım olsa, her tartışmamızdan sonra
"özür dilerim" kelimesini kullanırdım...
şimdiki aklım olsa, sen yanımda olurdun...
üzülmediğim tek şey, geçen mutlu günler...
hayatı harbiden, doyasıya yaşadık seninle,
her limana uğradık ve hiç birine demir atmadık...
ta ki batana kadar...
tek hatamız dolu dolu sevmekti
ve bu sevgiyi tüketmekti...
zorluklara göğüs germeyi beceremedik seninle,
doğrusunun altından geçmeye çalışmak değil
üstünden aşmak olduğunu bilemedik...
dört ayağın iki ayaktan sağlam olduğunu düşünemedik,
birlikteyken herşeyin boş olduğunu sandık...
ve yanıldık...
ve yıkıldık...
oysa ki sevgiyiyüreğimizdekinin yanında
beynimizde de kurmalıydık.
am sen leyla, ben mecnun,
akıllarımız bir karış havada.
birlikteyiz ya, seviyoruz ya...
dünya yansa umurumuzda mı?
hatırlıyor musun...
bir gün bizdeydik,
akşamüstü eve gitmek için çıktın ve
gidene kadar üç telefon açtın bana...
bakırköy'deyim, alışverişteyim, evdeyim...
beni dünyanın en mutlu insanı yaptın o gün...
o an herşey bitti gözümde,
"bu sevgiyi hiçbir şey yıkamaz" dedim.
ve şimdi ayrıyız!...
bilmiyorum, o tatlı gülüşünle,
sımsıcak yüreğinle bana geldiğin günü
görecek kadar yaşayabilecek miyim?
bilmiyorum... bilemiyorum... bekliyorum...
hatırlar mısın bilmem ama ben hiç unutmadım,
mayıs'ın yirmibeşiydi, beşiktaş'taydık,
sultanahmet köftecisinin üst katında,
en ücra masadaydık... sen ve ben...
ilk kez o gün öptüm seni...
ve birkaç gün sonra da sen beni öptün...
beşiktaş meydanının tam ortasında...
deliydim... sen de deliydin, delimdin.
şimdi o deliliğimden eser yok; duruldum...
beni kimse anlamıyor burada...
kimbilir... belki de bizimki gibi bir aşk yaşamadılar,
benim gibi sevmediler
ya da sevecek senin gibi birini bulamadılar...
onlar bizim gibi bir geceyarısı
zeytinburnu'nda, ayışığında öpüşmediler...
bizim gibi tek bir şarkıyla saatlerce dansetmediler...
bizim gibi hüzünleri paylaşıp, sarılıp ağlamadılar...
bizim gibi yıllar geçse unutmayıp kavuşmadılar...
bizim gibi onbir yılı bir sevdaya harcamadılar...
anlamayışları, boş ver deyişleri bu yüzdendir.
varsın olsun, ben seviyorum bu yalnızlığı,
sen aklımdayken, sen kalbimdeyken,
sen gözyaşlarımdayken bu yalnızlık güzel...
bugün ramazan bayramı arefesi...
dün gece misafirlerm vardı,
dün gece evim çok kalabalıktı,
dün gece onlarca insan arasında yapayalnızdım,
dün gece hıçkıra hıçkıra ağladım...
sen neden yoksun sanki yanımda?
hani söz vermiştin, hani ideallerin vardı?
okuyacaktın, avukat ya da öğretmen olacaktın?
okulun bitince nişan yapacaktık,
sonra da evlilik...
gelinliğini roma'dan getirtecektik...
balayımız paris'te olacaktı...
şimdi yoksun... sözünde durmadın...
vardın gittin bir ele...
ama bak, ben hala sözümdeyim,
hala ayaktayım, bekliyorum, yalnızım...
duvarlar dinliyor sessizliğimi,
eller bilmiyor bende yerini,
şarkılar söylüyor sensizliğimi.
kimbilir... belki kıyamette
ama bir gün bir yerde karşılaşacağız!
işte o gün
ya sevgimizi öldürecek
ya da sonsuzluğa taşıyacağız...

Yorumlar

Başa Dön