Bu Fıkralara Gülünür

Dört fıkra var...

yazı resim


GERÇEKTEN DE DUYULMUYORMUŞ!
Kilisenin birinde zangoç çanların altında dikiliyormuş. Papaz sinirle zangocun 2 m ötesine gelmiş ve
Yine kutsal şarabı içtin değil mi? diye bağırarak sormuş. Zangoç
Ya dediğin hiçbir şey duyulmuyor. Bağır bağır! demiş yandan yandan bakarak. Papaz iyice sinirlenmiş
2 metreden nasıl duyulmuyor? demiş. Zangoç hala
Dediğin duyulmuyor. İstersen sonra konuşalım. diyormuş. Papaz artık o kadar çok sinirlenmiş ki neredeyse zangocun üzerine üzerine yürüyecekmiş.
Nasıl duymuyorsun be adam? diye kükremiş. Sonunda zangoç
İstersen yer değiştirelim. O zaman belki duyulur. demiş ve yer değiştirmişler. Zangoç
Şimdi sen söyle bakalım. Geçen ay toplanan hayır parasına ne oldu? diyerek papaza bakmış. Papaz
Zangoççum valla sen çok haklısın. Gerçekten de 2 metreden duyulmuyormuş.

**

KABAĞIN SAHİBİ GÜCENMİŞ OLMALI
Vaktiyle Kalenderîyye yoluna mensup bir derviş, nefsle mücahede makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonraki makam Kalenderîlik makamıdır. Yani her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir Saç, sakal, bıyık, kaş ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
Kabak aşağı, kabak yukarı.
Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!..

**

O ARABA KULLANIRKEN HERKES DUA EDİYORDU
Peder ve Bahadır ölmüşler.Cennetin kapısında onları bir melek beklemekteymiş. Melek sormuş:
Yaşadığınız sürece ne günah işlediniz?
Peder hemen atlamış:
Ben sürekli Tanrı için dua ettim. Hayatım boyunca onun yolundan hiç çıkmadım demiş.Bahadır ise:
Valla benim tek kötü huyum vardı oda çok hızlı araba kullanırdım demiş. Peki demiş melek:
Peder sana cennetin gümüş anahtarını, Bahadır sana da cennetin altın anahtarını veriyorum.
Peder bu duruma çok sinirlenmiş ve meleğe sormuş:
Ben hayatımı Tanrı ya adadım, sürekli onun için dua ettim, şimdi bu çocuk niye benden üstün tutuluyor?
Melek cevap vermiş:
Peder sen vaaz verirken herkes uyuyordu ama Bahadır araba kullanırken herkes dua ediyordu

**

SENİN DUAN PARA ETSEYDİ!
Bektaşi bir dilenciye on para vermiş,
-Duanı istemem! demiş
Dilenci şaşırmış:
-Niye duamı istemiyorsun?
-Ulan senin duan beş para etseydi, kendini kurtarır, dilenmezdin!

Başa Dön