İnsan davranışlarını harekete geçiren etkenlerden biri olan güvenlik duygusu, çağımızda kendini maniple edecek yeni canavarlar yaratmış; bir zamanlar doğanın bilinmez güçleri karşısında hissedilen çaresizlik duygusu, gerçeklikleri ön kabullere bağlı sanal güvenlik tehditleri karşısında hissedilir olmuştur. Varlıkları ve süreçleri insan yaşamında herhangi bir yok edici güç taşımayan çeşitli yaşamsal araç ve olguların, toplumsal mitler aracılığıyla hayatlarımızın korku nesneleri haline getirilmesi sonucu ortaya çıkan bu tehditler, hayatlarımızın akışını -kaderlerimizi- belirleyen tanrısal güçler halini almıştır. Mitolojik anlamda iyi ve kutsal tanrılara atfedilemeyecek niteliklere sahip bu güçlerin özelliklerine bakacak olursak, artık şeytanların zamanında yaşadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Dünyayı, hayatlarımızı terörize eden sanal şeytanlar yönetiyor.
Gündelik hayatımızın her alanında alıştığımız konforu kaybetme korkularıyla perçinlediğimiz tehdit algılarının, birer terör saldırısı olduğunu; bu saldırıların, yaygın biçimde tanımlandığı şekliyle silahlı terör eylemleri gerçekliğinin arkasına saklanılarak kamufle edildiğini bir an önce görmek zorundayız. Aksi halde silahlı terör olgusu hiçbir zaman ortadan kalkmayacak, terörün gerçeklik duygusunu koruma adına, bu tür eylemlerin varlığı birinden diğerine sadece adı ve şekli değiştirilerek devam ettirilecektir.
İlk bakışta anlaşılması karmaşık gibi görünen sorun şudur: silahlı terör, toplumun olaylara, kralın çıplak olduğunu görmesini sağlayan çocuk cesaretiyle değil, kral yaverlerinin elbiselere düzdüğü methiyeleri görmeye koşullanmış gözlerle bakmasına neden olmakta, yani, insanın baktığını (ya da bakması gerekeni) görmesine değil, birincil sorun olarak hedefe konulmuş olanı görmesine neden olmaktadır. Ne yazık ki, ayırma, parçalama, yok etme, üstünlük kurma yanlısı silahlı terör olgusunun ölümcül tehditlerine odaklanmış ürkek bakışlarımız, hayatımızın her alanını esir alan, yanı başımızda, hatta içimizde büyüttüğümüz terör tehditlerinin gerçek yüzünü görebilmemize engel oluyor. Başka bir deyişle, davranışlarımızı güdümleyen bu tehditler, ölüm korkusu salan silahlı terör olayları sayesinde görünmez oluyor. Üstelik bu yolla verilen ödünler, isteğe bağlı bir tür sigorta gibi algılanır hale geliyor.
Oysa gerçek terör, sabahın ilk ışıklarıyla yatağımızın başucunda duran saatin, ilk tehdit algılamasını uyaran ziliyle başlamakta; trafikte işe yetişme telaşı, iş yerinde yapılan yanlış uygulamalara sessizlik cevabı verme zorunluluğu doğuran işsizlik korkusu gibi arkası gelmez saldırılarla devam etmektedir. Biraz durup baktığımızda, günlük gazete sayfalarının ve radyo-televizyon haberlerinin içine serpiştirilmiş sağlık, eğitim, beslenme, hırsızlık, trafik, sigorta gibi tehditlerin üzerimizde yarattığı psikolojik baskıyı hemen fark ederiz. Bu tehditleri bertaraf etmek için gücümüzün çok ötesinde bir çabayla çalışmak, diğerlerini egale etmek ve sürekli kendimizi tüketmek zorunda kalıyor; açıkçası, sanal güvenliğimiz uğruna, gerçek güvenliğimizin temeli olan kendini (insanı) koruma kanununu çiğniyoruz.
Sonuç olarak, yaşam örüntümüzü sürekli daha iyiye taşımaya odaklı dürtülerimizin üzerine inşa edilen bu terör, ne olduğumuzu unutturacak güdüleme teknikleriyle kişiliklerimizi dikte etmekte, bizleri, şartlı refleksler veren hayvanlara dönüştürmeyi hedeflemektedir. İşte gerçek terör budur. Silahlı terör olgusu ise, tüm ölümcül gerçekliğine rağmen kurgulanmış sanal bir tehdittir. O sadece gerçeği gizlemek ve gerçeklik duygusunu yeniden inşa edebilmek için kullanılan tasarımlanmış bir modeldir.
Bizi, gerçeği görmekten alıkoyan bu sanal tehdidin hayatlarımıza kast eden saldırganlığını durdurabilmenin tek yolu, onu işlevsiz bırakmaktır. Bu ise, gündelik hayatımızı tehditleriyle yönlendiren ve davranışlarımızı maniple eden terörist baskılara; yani sonu gelmez kaybetme ya da kazanamama korkularına, geliştirdiğimiz bilincimizle direnerek, mümkün olabilir.
Dağlarda çocuklarımızı öldüren gerçek, bizlerin alıştığımız hayatları kaybetme korkusuyla yarattığımız sanal güvenlik kaygılarıdır.
Nilüfer Aydur