Çağırdılar

Rüya olmalıydı, ama gerçekti.

yazı resim

Beni çağırdılar, “Gülistana gel!” diye
Çıplak, çamurlu ayaklarımla bakındım, kimseleri göremedim. Orada bir ben vardım, bir de duyduğum o ses.Çamurlu çıplak ayaklarımdan utanıyordum. Olan gücümle bağırdım, biraz utangaç.
-Neredesiniz? Çağrınıza geleni, yalnızlığın utancında boğmak yakışıyor mu?
Bir ses duyar gibi oldum, fısıltıdan hafifti sanki.

-Vücudumuzdan maskelerimizi attık, aslımıza döndük. Yoktuk ki yok olduk. “Ne kadar yoksak, o kadar varız” dedik. Sana değil, çıplak çamurlu ayaklarına davetimiz var! Kabuğundan sıyrılmış, aslına dönmüş, yalın gerçektir, bir çift çamurlu, çıplak ayak!
Gönüller, yalanlardan, şüphelerden sıyrılırsa, yokluğun, tadına doyulmaz doyumsuzluğunda yüzer.
Gel, Gülistanın misafiri, bir çift yalın ayak. Gel, yokluğun müşterisi, gel, gerçeğin sevdalısı. Gemilerini yakanlar gibi dönülmezliğin erdemine inanmış insan gel. Gel ki Gülistan seninle bir çiçek daha kazansın.

Etrafıma bakındım, kimseler yoktu. Bu çağrının muhatabı benim çamurlu ayaklarımdı. Seslendim,”Beni de alır mısınız, ayaklarımın çamurlu çıplaklığı hatırına? “Gel” dediler ve yokluğu buldum Gülistanda.

“Ne kadar yok olursak o kadar var oluruz” aslında.

Başa Dön