Rizeyi bilmeyen duymayan yoktur. Her sabah kalktığımızda kahvaltı yaparken, veya yorulduğumuzda yorgunluk atmak için içtiğimiz çayın anayurdudur Rize.
Rize, Karadenizin doğusunda bulunan, muhteşem manzarasıyla, eşsiz doğa güzelliğiyle cennet bir şehir. Rize, şenlikleri ile tanınan bir yer. Her yaz aylarında bir çok Yayla Şenliklerine ev sahipliği yapıyor. Bunlardan en ünlüsü Ayder Yayla Şenlikleri.
Dağcılık Sporu, Yürüyüş Sporu, Rafting sporu da yapabiliyorsunuz burada. Tesis bakımından oldukça gelişmiş bir şehir.
Rizede bir gece konaklıyoruz. Bize Botanik Çay Bahçesine gitmemizi öneriyorlar. İlk işimiz burayı ziyaret oluyor. Meydandaki Şeyh Camii arkasındaki caddeye geliyoruz. Burası yokuş bir yol. Mesafe kısa; ama yokuş çok dik. Bu nedenle arabanız yoksa yürümenizi tavsiye etmem. Ya dolmuşlara ya da taksilere binin. Taksiler çok ucuz olduğu için taksiyi öneririm. Beş dakika sonra oradasınız.
Burası bir tepenin üzerinde kurulmuş bir park alanı. Çiçekler daha ilk girişte size gülümsüyor. Her çeşidine rastlamanız mümkün. Mis gibi kokular doluyor içinize. Banbu masalar ve sandalyeler bulunan dinlenme kısmına geçip oturun. Hiç katkı girmeyen, Rize çaylarından bir için. Semaver olarak önünüze getiriliyor. Çayınızı yudumlarken hem serinleyin; hem de o müthiş doğa güzelliğini izleyin.
Rize, ayaklarınızın altında kalıyor. Bir ayağınız Karadenize uzanıyor, bir ayağınız da dağlara doğru tırmanan çay bitkilerine. Burada çay, o kadar çok ki alabildiğince gidiyor. Hiç boş alan göremezsiniz. En küçük bir alan bile değerlendirilmiş.
Ayder Yaylasının ününü bir çok kez duymuştum. Bu nedenle ertesi gün buraya gidiyoruz. Rize çıkışından Çayeli Yoluna giriyoruz. Çayelide yemek molası vereceğiz. Çayelinin içine giriyoruz. Yolumuzun üzerine Lale Resteurant çıkıyor. Biz, kuru fasulye ve pilav ısmarlıyoruz. Yemekler o kadar lezzetli geliyor ki dayanamayıp birer tabak daha söylüyoruz. Hele yanında bir kase de yoğurt olunca tadını unutamıyorsunuz.
Tekrar yola koyuluyoruz. Önümüzde Ardeşen var. Şehre tam girmeden Levhalar sizi dağ tarafına yönlendiriyor. Ayder yazısını görünce, tam Ardeşen Köprüsünün önünden dağa doğru tırmanışa geçiyoruz. Yine her taraf yem yeşil ağaçlıklar, çaylar, dereler, sular
Buradan itibaren en Doğuya kadar meşhur Kaçkar Dağlarının başladığını öğreniyoruz. Kaçkar 3932 metre yüksekliğiyle heybetli bir pehlivan görünümünde. Bizde büyük bir hayranlık uyandırıyor.
Ayder Yaylası Trabzona 160 km, Rizeye ise 82 km uzaklıkta. Ulaşım sorunu yok. Çamlıhemşine de sadece 18 km mesafe var.
Stres atıp, huzur bulmak istiyorsanız, tüm yorgunluğunuzu giderip dinlenmek istiyorsanız buraya mutlaka gelmelisiniz. Doğanın size bahşettiği o güzellikleri doya doya görmelisiniz. Kuş sesleri, su sesleri ve ağaçların hışırtıları sizi bambaşka bir dünyaya götürecek. Burada sonsuzluk duygusunu yaşayacaksınız. Eğer adrenalinizin daha da artmasını istiyorsanız yol üzerinde bulunan Dağ Raf tesislerinde Rafting dahi yapabilirsiniz. Vahşi doğanın size sunduğu kızgın sularda heyecanınızı ikiye katlayabilirsiniz.
Ayder Yaylası 1987 yılında Turizm Merkezi , 1994 yılında da Milli Park ilan edilmiş. Burada düşünemeyeceğiniz kadar, lokanta, otel ve pansiyona rastlarsınız. Ayrıca burada bir de kaplıca bulunuyor. Bel ağrılarından şikayetiniz varsa buradaki şifalı sularda banyo yapıp derdinize derman arayabilirsiniz.
İlk işimiz pansiyon aramak oluyor. Bize en uygun, dağa doğru tırmanan Köksal Pansiyon oluyor. Bir gece kalacağımızdan burayı uygun buluyoruz. Odalar temiz. Sıcak su mevcut ve sabah kahvaltı veriliyor.
Kaldığımız oda tam dağa bakıyor. Çok nefis bir manzara ile yüz yüzeyiz. Yeşilin her tonu ile karşı karşıyayız. İçimize huzur doluyor. Dağlardan süzülerek aşağıya doğru inen şelâle, görülmeye değer. Sırf bu şelaleyi görmek için buralara kadar gelebilir insan. Kaçkarı pasta gibi bıçakla ikiye bölmüş. Bulutların arasından aşağıya doğru süzülüyor. Suyun hikayesini dinliyorsunuz. Bulutların arasından çıkan, yeşillikler içinde kaybolan bir dostluk hikayesi bu.
Burada su, o kadar çok ki bu konuda şiirler, öyküler hatta roman bile yazabilirsiniz. Size ilham vermeye hazır bir manzara ile berabersiniz.
Biz, Kaplıcaya giriyoruz. Tansiyon ve Kalp hastası olanlara girmek tavsiye edilmiyor. Çünkü doğal olan su, çok sıcak. Bizlere de onar dakika ara ile girip çıkmamız öneriliyor. Zaten bir saatlik süre veriliyor. Biz de bu süreyi zevkle değerlendiriyoruz.
Ayderde akşam oluyor. Az önce yemyeşil, cennet gibi görünen Kaçkar Dağları şimdi renk değiştiriyor. Siyah oluyor. Kapkara bir görünüme bürünüyor. Dağlara adeta hüzün çöküyor. İlerleyen vakitlerde hüzün, yerini kasvete; hatta korkuya bırakıyor.
Hava artık iyice kararıyor. Dağlar hiç görünmez oluyor. Sonsuz bir karanlık var önümüzde. Bu da bize korku veriyor. Dağa şimdi sessizlik hakim oluyor. Cıvıl cıvıl olan yol, şimdi sessizliğe bürünerek,viraneye dönüyor.
Herkes oteline, pansiyondaki odalarına çekiliyor. Gece cansız. Gecede hareket yok. Canlılık yok. Bir sıkıcılık, bir kasvet var. İnsanın aklına ölüm geliyor.
Biz de erkenden yatıyoruz. Gece, bize ürküntü verdiği için sabah erkenden kalkıp Ayderden inişe geçiyoruz.
Çamlıhemşinden Ardeşene geliyoruz. Yönümüzü daha da doğuya çeviriyoruz. Fındıklıya geliyoruz. Burası Rizenin son ilçesi. Buradan sonra Artvin il sınırına geçiyoruz. Artık araçların plaka numaraları değişmeye başlıyor. Arhaviye; sonra da Hopaya geçiyoruz.
Hopadan on-on beş dakika daha giderseniz artık Türkiye sınırlarına gelirsiniz. Sizi burada Sarp Sınır Kapısı karşılar. Buradan sonrası Gürcistan.Ama biz oraya gitmiyoruz. Artvinin 70 km uzaklıkta olduğunu öğreniyoruz.
Tereddüt etmeden içlere doğru Artvine ilerliyoruz. Birkaç saat sonra Artvinde olacağız. Orayı da sizlere bir sonraki yazımda anlatacağım.
![yazı resim](/storage/cache/images/e428f6e7b1d1fe6f1af2e0751bf57e5b_research-turkiye-544563290.webp)