baharları terkedip
buzları kıra kıra varırken
ruhun kutbuna
üşüyordu kendi yalnızlığında
mum ışığının gölgesinde oynayan
sancılı fısıltılar
yeni budaklar verdikçe vurulur saatler
sığılmaz izahsız genişliğe
sakinlik an'ı boğar
yıldızlara veda ederken güneş
yeşeren budaklar sürgünler verir
soğuktan yanan iklimimiz
kendimize döner
mevsimsiz göçleri yüklenen
karanlığa değen bakışlar
sonsuz nadasa hazırlanır
çığ gibi büyür sessizlik
zamana karışır
...
kalbin perdelerine yerleşir
s/onsuzluğa yayılan hanımeli kokuları
ulaşır acılara
eksildikçe çoğalan yankılar sağır eder
girdap sarar,
cemre derin uykusuna dalar..
Merâl Özcan