Sessiz yağar çiğ damlaları ve sessizce çeker giderler...Alacakaranlıkla başlar onların yolculukları ve gün ışıyana kadar sürer..Ne zaman ki gökyüzünde yaşam kaynağı olan güneş ısıtmaya başlar tüm yeryüzünü, onlar için gitme vaktinin geldiğinin zilleri çalar..Sessiz ve ürkektirler, güneşin ilk ışıklarıyla pırıl pırıl parlasalar da, güzelliklerini fark edemeden kimsecikler ; eriyip, tüketirler kendilerini...Onlar minicik, saydam göz boncukları gibi, her yaprağa serinlik, her çiçeğe bir aydınlık verirler ve görevlerini tamamlamış olmanın gururlu vakuruyla ilk ışıklarla terk ederler , güzelliklerinden geriye küçücük serin bir ıslaklık bırakarak..
Böyle başlar yolculukları...Karanlığın çöktüğü , herkesin el ayak çektiği zamanlarda yeryüzünün tadına varabilmek için sessizce yağar geceye...Yaşamı gün ışıyana kadardır sanki ve ne kıymetlidir kimbilir onun için o saatler, kimse bilmez...Gün ışıyana kadar serüvenini yaşar ve ilk ışıklarla birlikte serin bir ıslaklık bırakarak son verir vakur edasıyla yaşamına...Sessiz ve ürkektir, korkar yeryüzünü uyandırmaktan..Bu nedenle; o saatlerde varlığını keşfedenleri sever ve o saatlerde kendini fark edebilenlerledir işi...Özgürlüğün tadına varana kadar içer kana kana ve taddırır sanki onunla bu yolculuğu paylaşan her canlıya...Onlar da bilirler sessiz ve ürkek olduğunu, rahatsız edip, ürkütmek, kırıp tüketmek istemezler onu bu saatlerde, zaten ne kadarcıktır ki ömrü şunun şurasında...Günün ışımasına ne kalmıştır ki...Onlarda o tatlı serinliği, o derin huzuru alıp, ardında bırakacağı, serin ıslaklığı bekleyerek geçirirler tüm geceyi..Nedense alışmışlardır geceler ardından, ondan geriye kalan serin ıslaklığa ...Ve hep mağrur gidişiyle hüzünlenirler...Ve hemen ardından güneşe çevirirler yüzlerini, ondan kalan hoş ıslaklık yok olur ve yaşam döngüsüne ulaşır... Geriye tatlı bir özlem kalır...
] ] ] ]