Egenin uçsuz bucaksız zeytin ağaçları arasında ilerliyoruz. Önümüzde Dikili şehri var.
Dikili, İzmirin kuzeyinde, Çanakkale yolu üzerinde küçük, şirin bir ilçe. Dikiliden sahil boyunca batıya doğru yedi kilometre giderseniz Bademliköyüne ulaşırsınız.
Bademliköyü, 1600 nüfusa sahip, küçük ama gelişmiş bir köy. Köyün hemen dışındaki plaj, burayı değerli kılmış. Burası iç turizme hizmet ediyor. Genellikle Türkiyenin çeşitli yerlerinden gelen çadırcı tatilciler bulunuyor. Bademli Köyün tam karşısında Midilli Adası var. Ada, köye o kadar yakın ki adeta köy ile iç içe. Akşamları Midillinin ışıklarını görebiliyorsunuz.
Bademliköyün en büyük özelliklerinden birisi, burada doğanın bakir kalması. Adeta hiç el değmemiş. Betonlaşma hemen hemen hiç yok. Çevre, tamamen doğal güzellikler ile sarılmış. Her taraf zeytin ağaçları ile çevrili.
Köylüler, insana dostça yaklaşıyor. Yabancı olduğunuzu hissetmiyorsunuz dahi. Nereye oturursanız oturun, hemen size kendi elleriyle yaptıkları koruk şurubundan ikram ediyorlar. Koruk, üzümün henüz olgunlaşmamış ekşi, ham hali. Bunu ezip, kaynatarak elde ediyorlar.
Yine burada sızma zeytinyağı çok ünlü. Çok nefis bir tadı var. Ekmeği yağa bandırıp bandırıp yiyorlar. Bademliköyün havası tertemiz. Suyu bol. Diğer sahillere göre burası daha ekonomik ve ucuz.
Burada Mahmut Yaman Beyin misafiri olacağız. Mahmut Bey, Kıbrıslı bir vatandaşımız. Yirmi yaşında genç bir delikanlı iken işsizlik nedeniyle KKTCden ayrılmış. Otuz iki yıldır İzmirde yaşıyor. Emekli bir polis memuru.
Kendisi İzmir Havaalanında yıllarca bomba uzmanlığı yapmış. İzmire gelen çeşitli devlet büyüklerine koruma görevliği yapmış. Kimler yok ki koruma yaptığı kişiler arasında? ABD Başkanı Bill Clintondan tutun da KKTC birinci Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş, eski başbakanlarımızdan Sayın Derviş Eroğlu gibi kişiler... Bunlarla yakından tanışıp konuşabilme fırsatını yakalamış.
Mahmut Bey, sohbetimiz esnasında Derviş Eroğluna ve Denktaşahayranlığını dile getiriyor. Onların KKTCnin mimarı olduğunu söylüyor. KKTCyi vatan yaptıklarını dile getiriyor. Bu günlere gelinmesinde bu iki önemli şahsiyetin çok emeği geçtiğini anlatıyor. Tüm Kıbrıs Türkünün bu iki devlet adamına minnettar olduğunu söylüyor.
TVlerde ve gazetelerde haberleri takip ederken, bunların adını duyduğunda çok heyecanlandığını söylüyor. Onları dinlerken, izlerken ve okurken kendisini çok güçlü hissettiğini belirtiyor.
Şu andaki hükümetin başa gelirken söylemlerini beğenmediğini, çünkü hükümetin bizim tanınmak gibi bir derdimiz yok dediklerini, bunun da doğru olmadığını anlatıyor. Bu nedenle bu söylemleri ciddi bulmadığını da dile getiriyor.
Türkiyede yaşayan soydaşlarımızın bu tür söylemleri duymak istemediğini, bu insanların KKTCyi bir milli dava olarak gördüklerini, ve her ne pahasına olursa olsun KKTCye sahip çıkılması gerektiğini anlatıyor. Bu nedenle de Eroğlu ile Denktaşın buralarda çok sevildiğini söylüyor.
Şimdi ise hükümetin eski hükümetlerin söylediklerinden farklı bir şey söylemediklerini ve farklı icraatta bulunamadıklarını söylüyor. Önemli bir icraat yapmayan bu hükümetin pek fazla ayakta duramayacağını dile getiriyor.
Buralarda ne yapıyorsunuz? Kıbrısa dönmüyor musunuz? diye soruyoruz. Cevabı şu oluyor: Emekliye ayrıldıktan sonra KKTCye gelmiş. Ama aldığı emeklilik maaşı orada kendisine yetmemiş. Çünkü Kıbrıs çok pahalı. Sıkıntıya düşmüş. Bu nedenle de buraya geri dönmüş. İkramiyesi ile İzmirden ev almış. Artık buralı olmuş. Bundan sonra sadece kışları Kıbrısa gelecekmiş. Yaz mevsiminde ise sürekli Bademliköyüne geliyormuş. Burada deniz kenarına çadır kurup mütevazi bir yaşam sürüyor.
Kendisine göre çadırı Kaddafinin kraliyet çadırından daha güzel, daha üstün. Çadır küçük. Sade bir şekilde döşenmiş. Kendisine göre saray parçası. Yandaki trafodan elektrik enerjisi alıyor. Su pet şişelerinden odalara avizeler yapmış. Elektrik kabloları geçirilen plastik borulardan bir kamelya yapmış. Buranın gölgesinde oturup kahvesini yudumluyor. Kahveden hiç vaz geçmemiş. Kıbrıstan sürekli kahve getirtiyormuş.
Çadırının hemen yanında limuzin diye tabir ettiği 1983 model 131 Şahin var. Ayağımı yerden kesiyor. Her yere ulaşımımı sağlıyor diyor.
Çamaşır leğenini araba tekerinin iç lastiğine geçirmiş. Kendisine göre bu da yat oluyor. Bu yatın içine, özel yaptırdığı uzunca balık ağını koyuyor. Her akşam, insanlar denizden çıkınca, kendisi denize girerek, bu balık ağını denize atıyor. Sabah erkenden kalkıp ağını çekiyor. Kısmette ne varsa balıkları toplayıp buzluğa koyuyor. Akşam olunca da mangalda güzel bir balık ziyafeti çekiyor. Rakı şişesini de hiç yanından eksik etmiyor. Burada dikkatimizi çeken şişelerin hep KKTC rakısı olması. Bunları nereden alıyorsun diye sorduğumuzda, Türkiyede rakının çok pahalı olduğunu , Kıbrısta ise çok ucuz olduğunu, bu nedenle de Kıbrıstan getirttiğini söylüyor.
Gerçekten de Mahmut Beyin pişirdiği balıklar çok lezzetli. Tadına doyum olmuyor. Rakıyla da birleşince dünyanın en iyi iki arkadaşı oluveriyorlar.
Balığın yanında da hiç bilmediğim bir salata türü var. Bunu deniz böğrülcesinden yaptığını söylüyor. Kendiliğinden tuzlu olan bı salataya limon sıkılınca tadı çok hoş oluyor.
Hayatının bu olduğunu ve burada dünyanın en mutlu insanı olduğunu, KKTCyi çok sevdiğini, oraları da çok özlediğini söylüyor.
Dikili'de Bir Kıbrıslı Türk
Bademliköyü, 1600 nüfusa sahip, küçük ama gelişmiş bir köy. Köyün hemen dışındaki plaj, burayı değerli kılmış. Burası iç turizme hizmet ediyor. Genellikle Türkiyenin çeşitli yerlerinden gelen çadırcı tatilciler bulunuyor. Bademli Köyün tam karşısında Midilli Adası var. Ada, köye o kadar yakın ki adeta köy ile iç içe. Akşamları Midillinin ışıklarını görebiliyorsunuz. Bademliköyün en büyük özelliklerinden birisi, burada doğanın bakir kalması. Adeta hiç el değmemiş. Betonlaşma hemen hemen hiç yok. Çevre, tamamen doğal güzellikler ile sarılmış. Her taraf zeytin ağaçları ile çevrili.