Mezar sessizliğine bürünen bir yalnızlığın kelimeleriyle anlatacağım seni
Kana karışmış bir aşkla,
Ve aşkla can bulan bir ölümle..
Seni sana anlatacağım
Kayıp bir alemin sana çağıran sesini
Ve düşündüğümde seni , dört boyutun nasılda şekil değiştirdiğini..
Uçurumları düşün
Şah damarından kesilmiş bir aşkın boşluğa sarılışını..
Bütün acıların şahidi olan zamanı
Ve hala inanıyorsan Tanrıyı..
Seni sana anlatacağım
Gözlerinin , rahme düşmüş bir cenin gibi neden içime tutunduğunu
Işığı, havayı yara yara gelen bir hançer gibi ansız saplanışını..
Kelimeleri düşün..
Kelimelerimi..
Ölüme koşan atların önünü kesemeyen bir rüzgar gibi kifayetsiz kalan cümleleri..
Karanlığa çevir yüzünü
Sudaki aksine
Ve içindeki ateşe..
Seni yokluğuna haykıracağım
Kelimelerin gücü yettiğince..
Toprağın kustuğu bir ceset gibi sığmayışını içime..
kayıp mezarlar kadar korkutan gizemini anlatacağım sana
kurşunu olmayan gözlerinin neden içimi kan revan ettiğini..
iklimine esir bir yaprak gibi şimalden garba sürüklenişimi..
ve
zamanın izafiyesini..
Düşün sonsuzluğu..
Sansürsüz çığlıkların doldurduğu boşluğu
Ve adının geçtiği her yerde neden ağız dolusu sustuğumu..
Şimdi dön yüzünü..
Vahşi kısraklara
Yaşlı kayalara değen rüzgarlara dön..
İsme cisme bürünemeyen acı göz yaşıyla süzülüyorsa yanaklarında,
Terk ettiğin mevsim tekerrür ediyorsa
Ve adım siliniyorsa yazgından..
Sebebi artık sustuğumdan,
Kana karışmış bir aşkın ölüme can bulmasından..
vedalı kadının yoluna çıktığımı bilemezdim;
bilseydim;
yine de gülümserdim sana
eminim...