Evini Özleyen Cenin

Ana rahmine dönme isteği ...

yazı resim

Zeynep aceleyle çıktı evden söylenerek. Her zamanki gibi çok işi vardı gene. Bankada bekleyeceği kuyruğu düşününce şimdiden içi daraldı. Anne ne var sanki bir gün de sen yatırıversen şunları diye geçirdi içinden. Yine de acele ve sert adımlarla bankaya doğru koştururcasına dövdü kaldrımları. Vardığında öğle tatiline çok az bir zaman kaldığını biliyordu. Gene de rica etsem yardımcı olurlar belki diye düşündü. Ama içeri girmek istediğinde, ''Üzgünüm hanımefendi, öğle tatilinden sonra gelin ! '' diyerek çatt ! diye kapatıverdi görevli suratına ağır cam kapıyı. Offf... dedi içinden, daha bir saat var, nerede vakit geçiricem ki ben şimdi. Karşıdaki çay bahçesine ilişti gözü. Burası Eskişehirin en işlek yerinde, çarşının tam ortasında olan, küçük, şirin, mütevazi bir yerdi. Eskiden ise sağlık ocağı olduğunu biliyordu, daha sonra kapanmış ve çay bahçesine çevirilmişti. Bizzat kendisi de burada doğmuştu Zeynebin. Gülümsedi, annesi buranın önünden her geçtiklerinde ona doğduğu odanın penceresini gösterirdi. Çok sıcaktı hava, bunaltıcı ,yapış yapış ve insanın tepesini kaynatan bir temmuz sıcağı vardı. Hayatı boyunca hep hayret etmişti, bu sıcakta o sıcacık çayı nasıl içiyorlar diye. Arapların bunu çölde bile içtiklerini biliyordu, demekki onların da bir bildikleri vardı. Yorgun bacaklarını öylesine bir sandalyeye bıraktı, çöküverdi oraya ve bir paşaçayı söyledi kendisine. Çocukluğundan beri hep öyle içerdi çayı,ılık.Ağır ağır kaldırdı yorgun yüzünü ve tekrar baktı pencereye. Bundan tam otuz yıl önce o odada doğduğunu biliyordu ve annesinin rahminden onu bir vakum aletiyle çekip çıkardıklarını. Üstüne üstlük bir de postmatüre doğmuştu. Dokuz ay on günü bir hafta kadar geçmişti doğum süresi .. dünyaya gelmeye razı olmadığını açıkça belli eden iki işaret ..
Ilık bir yudum geçirdi boğazından ve güldü kendi kendine. Arapların çölde çay içmelerinin hikmeti açıktı elbette, oysaki yukarıdaki o varlığın,Yaratıcının o kadar yumurta ve sperm arasından kendisini seçmesinin hikmetini çözememişti ömrünce. Sonradan hiçbir halta yaramadığını anlasa da uslu bir çocuk ve iyi bir öğrenci olmuştu tüm hayatı boyunca. İyi bir üniversite bitirmiş,hemen ardından da kötü sayılmıyacak vasat bir iş de bulmuştu kendine. Vasat, sıkıcı ama onu aç bırakmayacak kadar iyi. Öğretmendi Zeynep. Daha çalışmaya başladığının ilk yılında bu işin hiç ona göre olmadığını farketmiş, fakat artık ömrü boyunca bu işi yapmak zorunda olduğunu anlamıştı. İşsizliğin sokaklarda buram buram cirit attığı bu memleket ve bu zamanda bir nimet bile sayılabilirdi bulduğu bu iş.. ve elbette annesi ..onu ortada bırakamazdı, istifa edip başka iş aramaya kalksa o süreçte parasız kalıcaklarını biliyordu. Artık bunu göze alamayacak kadar geçti onun için. Çocukken dedesinin mırıldandığı o türküyü hatıladı,tekrar gülümsedii artık o da anlıyordu dedesini.. '' Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece ..''
O gece kendisiyle beraber kaç çocuk daha doğmuştu o pencerenin olduğu koridorda ve şimdi ne yapıyorlardı, nasıl bir hayatları vardı acaba ... Belki onun gibi öğretmen olanlar, doktor, mühendis falan olanları vardı, belkide kadın satıyorlardır dedi ve sırıttı . Hayattaki ilk,tek ve en kocaman çığlığını o zaman atmış olabilirmiydi acaba, ona sormadan ciğerlerine edepsizce dalıveren o havayla beraber ..ve çocukken koparıverilen o hesapsızca, arsızca bağırmalar .. sonrası hep susmakihep hesaplı susmalar .. onun dışında yetişkinliğin o kurşun gibi ağır, gri elbisesinin içinde kolaysa gel de kopar bakalım aynı hayasız gürültüyü.. Zorlama nezaketler içinde yaptığımız ince, minik hesaplar, ahh elalem ne der sonralar, ah hiç olurmular ..ya da içte kalanlar, hiç itiraf edilemeyip, hiç paylaşılamayan, içinde doğup,içinde büyüyüp ve de içinde çürüyüp kalan .. nice şeyler ...
- Hey Allahım, dedi Zeynep, insanlara asla böyle şeffaf değilim biliyorsun, sana olduğum ve olacağım kadar. Küçükken cennete telefon açıp seninle konuşabileceğimi bile düşünürdüm, ( sırıttı gene ) ,sana yine hesapsız bir itiraf ve bir sitem .. beni buraya neden gönderdiğini bilmiyorum, tam otuz yıldır buradayım ama hiç sevmedim, mümkünse beni o çıktığım yere geri gönderebilirmisin ? .. Ahah, bana güleceğini biliyorum ama sen yinede bunu bir düşün ve şimdilik hoşçakal ...
Çayının son yudumunu aldı, saatine baktı, öğle tatili bitmişti, acele etmeliyim dedi ve fırladı topukları yeniden kaldırımları dövmek için ...

- Son -

Başa Dön