eylüle ağıt
Her eylül boş bir bakışın gölgesi düşer sıcaklığıma
varlığını karanlık gecelerde büyüten bir uzantı gibi
sanki eylül değil karanlık bir giz karşımdaki
bakışların da üşüten sorunlu bir bilinmezlik
korkak bakışlar de gizlenen silik bir yalnızlık
avuçlarımda sakladığım derinliği boğacak cellat misali
korkuyor muyum ne korkularım korkusuzdu oysa
eylül hüznüne benzer bir değişim anı ben de ki
kederine kapıldığım eylül döksene yorgunluğumu
gölgesinden korktuğum bu sonbahar ne zaman sararacak
severdim eylül sabahlarını ki o sabahlar gülerdi benimle
bir uzantı arardım güneşin hayran bakışlarında
beni saran bir güzellik vardı değişen renklerde
ne kadar da çok özlediğim bir renkti kirlenen sarı
hapsedilen özlemlerim hangi eylül sabahında kaldı
güneş eskisi gibi doğmuyor yoksa bana mı öyle geliyor
ağaçlar ormanlar da tuaf ve tuaf olmayan ne kaldı ki
bir eylül sabahı ağaç altında kurşunlanan gençliğim
unutulmayan ölümlerin yasına bürünmüş benliğim
değişen mevsim değil ardısıra koştuğum gölgemdir
her eylül korkularıma korkular katarım korkularımı yenmek için
ve şimdi seyrenmiş korkularımla yürüyorum eylül sabahlarında
yokuşunu indiğim-çıktığım o kısa yol dağ gibi geliyor bana
koşardım koşardım avuçlarımda sakladığım rüzgârla
boğulan renkler derinliğini arar saklanan duygularda
artık eylüller o eski eylüler değil seçemiyorum şiirsel hüznü
eylül kuşatması takip eder ve ani bir hastalık gibi korkutur hâlâ
yozlaşan tarihsel bir çağ nerede o sevdiğimiz kızıl sabahlar?
Yusuf Değirmenci
Lozan, 19 09 2004