Ezan, Varoluş ve Ölüm

Varlığımızın zihinsel başlangıcında ezan olduğuna göre zihinsel dünyada ezanın insan için özel bir anlamı ve yeri olmalıdır. Böyle özel bir yeri olanı sadece duyma duyu organına bırakmak o duyuya haksızlıktır. İnsanın zihinsel dünyasının başlangıcıysa eğer ezan, her şey onunla başlamalıdır. Tüm duyu organları onu duymalı, anlamalı, hissetmelidir. Göz, görmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Burun, kokusunu almalıdır ezanın ve okunduğu yerin. Vücut, hissetmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Dil, tadını almalıdır ezanın ve içindeki her kelimenin. Kulak, duymalıdır ezanı ve insanın kendi sesinden de duymalıdır içindeki her kelimeyi. Peki, bu nasıl olmalıdır? Ezanın ne olduğunu anlamak bunun için başlangıç noktası olabilir. O halde nedir ezan? Ezan, davettir Yaradana.

yazı resim

Bir ezanla varlığını simgeye dönüştürür ve var olduğunu tüm âlemi cihana bildirir insanoğlu. Duyulan ama anlaşılamayan o ezanla. Simgesel varlığı o ezanla başlar insanoğlunun. Elbet öncesinde de vardır ancak sadece madde olarak. Tıpkı bir taşın ismi konulmadan önce de var olduğu ancak kimsenin zihninde anlam ifade etmediği gibi. Ta ki o varlığın bir isimle simgeleşip zihinlere ve hayallere hitap eder hale gelmesi gibidir o ezan insanoğluna. Artık zihinsel dünyaya bir varlık daha girmiştir, o ezandan sonra. Maddesel dünyadan aşmış ve anlamlanmış bir varlık Beden ve ruhun birleşmesi gibi o ezan sonrasında insan maddesel dünya ile zihinsel dünyada birleşir artık. Hem vardır hem de anlamlıdır.

Var olmuş olan her şeyin de bir görevi vardır elbet. Var edilenler arasında en değerli varlık insansa eğer, nasıl olur da onun bir görevi olmaz? Vardır elbet, bakmasını bilene, simgeleri görene. Varlığımızın zihinsel başlangıcında ezan olduğuna göre zihinsel dünyada ezanın insan için özel bir anlamı ve yeri olmalıdır. Böyle özel bir yeri olanı sadece duyma duyu organına bırakmak o duyuya haksızlıktır. İnsanın zihinsel dünyasının başlangıcıysa eğer ezan, her şey onunla başlamalıdır. Tüm duyu organları onu duymalı, anlamalı, hissetmelidir. Göz, görmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Burun, kokusunu almalıdır ezanın ve okunduğu yerin. Vücut, hissetmelidir ezanı ve okunduğu yeri. Dil, tadını almalıdır ezanın ve içindeki her kelimenin. Kulak, duymalıdır ezanı ve insanın kendi sesinden de duymalıdır içindeki her kelimeyi. Peki, bu nasıl olmalıdır? Ezanın ne olduğunu anlamak bunun için başlangıç noktası olabilir. O halde nedir ezan? Ezan, davettir Yaradana. İnsana da zihinsel hayatı için bu kadar değerli olan bu davete icabet düşer hem de tüm duyularıyla. Bu icabetse insana varlığını hatırlatacaktır, elbette.

Varlık da yokluğu hatırlatacaktır insana. Çünkü simgeler zıtlıkları ile anlam kazanır ve insan zihninde görüntüsünü elde eder. Bu sebepten ötürü insana değerli gelmelidir ezan. Çünkü varlığı ezan ile simgesel bir anlam kazanmıştır yani var olmuştur. O halde bir gün, bu cihan için, yok da olacaktır.

Simgeler ve zıtlıkları... Mademki her simge zıttıyla nüfuz eder insan zihnine o halde ezan ile var olduğunu simgeleştiren insanın ölüme de inanması gerekir. İnsanlar ölüme yürekten inanıyor ama sanırım kendi ölümüne yürekten inanamıyor. İnanabilseydi eğer bu kadar rahat yaşayabilir miydi acaba? Yazın gideceği bir haftalık bir tatil için bile aylarca öncesinden planını yapan, parasını ayıran, günü gelince orada karşısına çıkma ihtimali olan her duruma uygun kıyafetini valizine koyan insanoğlu Bir düşünelim şimdi kendi ölümüne yürekten inanabilseydi eğer bir haftalık geçici ve yarım bir zevk için bu kadar hazırlık yaparken sonsuzluğu için eli boşça Huzura çıkmaya bu kadar kolay razı olabilir miydi? Okunan salaları duyunca bazen, bazıları için kısa, bazıları içinse uzun bir zaman etkisinde kalıp hatırlanan ölüm İnanıyoruz varsın sen çünkü ayetle beyansın insanoğluna. Ama diyorum ya insanoğlu kendisini ölümsüz sanıyor. Ya da ölümü yakıştıramıyor kendisine. Senin adın hep soğuk geliyor çoğuna. Varlığını duymak veya varlığından bahsetmek boğuyor çoğunu. İster birilerinin kelamında ol, ister birilerinin Ağzından yel alsın! yakıştırmasında ol, isterse senden bir vebalı hastadan kaçarcasına kaçıp diline almayanların sadece zihninde ol. Nerde olursan ol varsın, başkalarına da varsın bana da varsın. Dilimizin bu söylediğini zihnimiz algılayabildiği kadarıyla dahi algılasa yeter insanoğluna. Nasılsa sen bir gün geleceksin hepimize. Ve o gün son ölen de sen olacaksın ey ölüm! Yani sana bile ölüm var ey güzel ölüm! Şimdi ölüme bile ölüm varken nasıl inanmayalım kendi ölümümüze? Ve nasıl hiç hazırlık yapmayıp eli bomboş çıkalım Huzura?

Diyor ya şair Kefenine bir cep diktir/Öbür tarafta geçer akçe neyse biraz da ondan biriktir. Ölümün varlığına ve kendisine de geleceğine inananlar durmayın şu cepten bir an evvel diktirin.

Başa Dön