FIKRALAR YETERLİ
Bizim toplumumuzu tanımak için öyle derin derin araştırma yapmaya, büyük büyük sözler söylemeye hiç gerek yok. Bunun için fıkra gibi yaşanmış olaylar yeterli. Buyrun aklıma geliveren iki tanesine:
KAT MÜLKİYETİ
İzmir’deki avukatlık yıllarımdan. Bir vatandaş çıktı geldi. Sıkıntılı sözü hafif kalır, adeta burnundan soluyor.
İki katlı bir binanın alt katında oturuyormuş. Üst katın sahibi çatıya çıkmalarından, özellikle de televizyon anteni ayarlamalarından rahatsız oluyormuş.
Bunlar ısrarla çatıya çıkmaya devam edince, çıkmış anten manten hepsini aşağıya atmış. Bizimki boş durur mu “Sen de benim kapımın önünden geçmeyeceksin” demiş. Adam evine rahat girememeye, bizimkilere görünmeden hırsız kedi gibi gizli girip çıkmaya başlamış.
Bizimki daha inatçı, bir gün pusuya yatmış, adam tam evine çıkacak enesesinden yakalamış:
- Nereye ?
- Eve çıkıcam.
- Buradan geçemezsin !
Adam çaresiz, ama geçip, evine çıkmak zorunda.
Geçerdim geçemezdin, derken bizimki iyice sinirlenmiş artık:
- Geçemezsin arkadaş, demiş, al götür evini evimin üstünden. Zaten ağırlık yapıyor.
KİMİNLE KONUŞTUN
Bayındır’da büromuz tapu dairesi ile aynı binada. Onlar üst katımızda.
Bize hep çıkar gelirler ya, yine bir gün biri çıktı geldi. Ayaküstü, kardeşinden , tapulardan bir şeyler anlattı; sıra soruda:
- Şimdi kardeşim bana dava açar mı?
Artık açar mı, açmaz mı kendi bileceği bir iş. “Açarsa konuşuruz” dedim. Yok, ısrar ediyor. Kafasında avukat/üfürükçü türünden bir saplantı oluşmuş; baktım kurtuluş yok:
- Arkadaş, onu bilse bilse yukardaki bilir, dedim.
Bunun faydası oldu. Adam sürpriz bir biçimde “İyi” dedi çıktı gitti.
…
Ama on dakika sonra yine geldi. Bu kez sapsarı, bir şeylere kızmış:
- O da bilmiyormuş işte!
- Bilmiyormuş mu?
- Bilmiyormuş tabi, bir de “İşim başımdan aşkın, defol git” dedi.
O kadar da yüzgöz olmaz benim bildiğim yaradan ama, hayırlısı:
- Sen kiminle konuştun geldin?
- Tapu müdürüyle, o bilir dedin ya.