Metin, gri bir güne daha uyanırken ellerini beyninin acımasızlığıyla ıslatarak yüzüne doğru götürmeye çalıştı. Düşlerinden eskiyen gözlerinin çevresinde oluşan çizgiler, her baktığında yalnızlığını hatırlatıyordu. Metin artık eskisi kadar iyi görmüyordu; fakat hayatı puslu görmekten rahatsız değildi. Görmeden yaşamak en güzeli diyordu içinden. kusurlar, maskeler, insanların gerçek yüzleri, işte bunlar olmayınca hayat onun için yağmur sonrası açan güneş kadar umut vericiydi. Odasındaki siyah duvarlar güneş ışığını karanlığa hapsediyor, tozların hareketini gerçeğin tüm çıplaklığıyla yansıtıyordu sakin bir insana. Metin bazen saatlerce tavana bakar, düşünür; bazen ise odada uçan tek bir toz tanesine zamansız bir düzlemdeki manayı izliyormuşçasına odaklanırdı. Çünkü yaşadığı olaydan sonra artık dakikaların, saatlerin, günlerin onun için bir önemi yoktu.
Yıl 2005 yaz mevsimi. metin dünya üzerine ruhuyla bağlanıp hüznün nefesiyle harlanan her insan gibi kalbinde aşk denen o yıkıcı duyguyu hissediyordu. Genç kız, metin'in sıradışı, vurdumduymaz ve hayattan beklentisi olmayan tavırlarına ilgi duyuyor her fırsatta ona yaklaşmaya çalışıyordu; fakat çabaları derin sessizliklerden fazlasını doğurmuyordu. Metin fıstık ve özlem. fıstık metinin komşusunun arsız kedisiydi. Arkadaşlıklarının davetsiz misafiri. bütün yaz boyunca özlem metin tarafından sevilmeyi bekledi. Oysa metin, yıllardır süren yalnızlığının, bir küçük çocuğun ağacın dalını kırması gibi aniden ve istemsizce bozulmasını benimseyemiyordu. O, her fırsatta üstüne düşündüğü yalnızlığına alıştığının farkına varmıştı. Bir yanda aşık olduğu kız, diğer yanda üstüne giydiği yalnızlığı. Metin'in artık bir karar vermesi gerekiyordu ve o aslında kararını çoktan vermişti. Yıllardır kendisini koruması için üstüne giydiği yalnızlığını çıkarıp bir kenara atacak ve tüm çıplaklığıyla gidip genç kıza onu sevdiğini söyleyecekti.
Metin, kafasında son cümleleri de bir kez daha tekrar ettikten sonra kendini konuşmaya hazır hissediyordu. Şimdi tek yapması gereken genç kızın yanına gitmek ve içinden geçen her şeyi ona yıldırımın altındaki tek bir çınar ağacı gibi korkusuzca anlatmaktı. Her zaman buluştukları deniz kenarındaki iskeleye indi. Saatler geçtikçe deniz şiddetleniyor, kayalara vuran dalgaların sesi Metin'in huzurunu bozuyordu. o an Metin'in telefonuna bir mesaj geldi. Heyecanlanan elleri cebinden telefonu çıkardığında sessiz bir şekilde mesajı okudu :
"Metin, bizim tatilimiz bitti. Şu an yoldayım, eve dönüyorum. sayende hiç sıkılmadım. Her şey için teşekkürler."
Metin artık sadece kendi kalbinin atışını duyabiliyordu. Beyni düşünmeyi bırakmış gözleri kıpırdayamıyordu. Son bir çabayla cevap mesajını yazdı :
"Gittiğin yere 1 ay sonra geleceğim. Seni seviyorum."
10 dakika sonra gelen mesajı okumaya korkuyordu Metin. Cesaretini toplayıp gözlerini telefonuna çevirdi :
"Metin, gelemezsin. Neden bunu daha önce söylemedin ve neden yanındayken beni sever gibi davranmadın? Ben artık seni sadece yakın bi arkadaş olarak görüyorum ve bu değişmeyecek."
İşte o gün dalgalar kayaları parçalarcasına çarpıyordu Metin'in solgun yüzüne. Dalgaların sesiyle parçalandı metin. Çakıl taşlarına dönüştü kıyıda. Ne kadar kapılmak istediyse suya o kadar dışarı itildi dalgalarla. Bir zaman sonra kendine geldi. Metin bu kıyıya aitti. Bilindik hayatına aitti. Yalnızlığını çıkardığı için üşüdüğünü hissetti. İskelede çıplak ve ümitsizdi artık. Bulutlar gözyaşlarından yükseliyormuşçasına sardı o gün iskeleyi ve yaz mevsiminin ortasında başlayan fırtınada bir insan, yanında bir yalnızlık, o iskelede o gün bitirmişlerdi umutlarını. Yorgun ayaklarının üstünde eve geldiğinde komşularının kedisi koltuğun üzerinde uyuyordu. Artık sadece Metin vardı, Metin'in yalnızlığı ve bir de Fıstık vardı, komşunun kedisi.