İnsanların sanal mevcudiyet sahibi olmaya başlaması ve sayıları her geçen yıl artan çeşitli organların laboratuar şartlarında üretilmeye başlaması önceleri fiziksel bedenlerin önemini giderek kaybetmesine sebep olacak sanıldı.
Oysa gelişmeler pek de öyle bir sonuç ortaya çıkarmadı.
Sanal mevcudiyetlerin ortaya çıkabilmesinde en temel faktörlerden birisi veri depolama alanlarının kapasite ve hızlarının geometrik olarak artması oldu. Ama bu yeterli bir etken değildi. Sanal mevcudiyetlerinin asıl gelişmesini sağlayan, insan beyniyle bu depolama alanları arasında daha doğrudan bir iletişim şeklinin kurulabilmesi oldu. Bu hızlı veri yolunun oluşumundan itibaren de sanal varlık geliştirebilenler beyinlerini en etkin kullanabilenler ve gerek duyulan olağanüstü disiplini kendinde geliştirebilenler oldu. Size belki garip gelebilir belki de gelmez ama yüksek beyin etkinliği ve yüksek seviyede disiplin, ancak fiziksel bedenleri de çok sağlıklı insanlar tarafından sağlanabildi. En azından çoğunlukla…
Üstelik keyif ve zevk sanal bir mevcudiyetle yaşandığında kendi gerçek fiziksel varlığınızın yaşayacağı seviyelere asla ulaşamadı.
Sanal bir bifteği ısırmanın sanal zevki var elbette, ama gerçekten dişlerinizin arasında yumuşakça ezilen etin tadını verebilmesi pek olası değil. Duyubilimsel açıdan iki deneyim arasında neredeyse hiç fark kalmamış olsa da, toplumun değer yargılarında sanal zevkler her zaman ikinci planda kaldı. Bunun sonucu olarak da insanların zevk algısı her zaman gerçek varlığın yaşadığından yana bir yanlılık oluşturdu.
Çıkma organ, takma organ ve yedek organ gibi konularda da benzer bir durum yaşandı. Bir insandan başka bir insana bazı organların nakledilebilmesi zaten hayli eski bir olgu. Kornea, deri, göz, böbrek, kalp, karaciğer derken bazı beyin parçaları bile nakledilebilmeye başladı. Mekanik alternatifler de hayli gelişti. Günümüzde mekanik bir kol, gerçek bir kolun yapabildiği her şeyi yapabilecek yetkinlikte. İnsanların önemli organlarının kendilerinden alınan hücrelerle laboratuar ortamında geliştirilerek yedeklerinin oluşturulabilmesi bu alandaki en yakın zamana ait ve en önemli gelişmelerden biri. Ama böyle organlar bile ‘orijinal’ kabul edilmiyor.
Durumu algılamak için sizin dönemlerinizde arıza görüp yenilenmiş arabaların nasıl değer kaybettiğini düşünün.
İnsan yaşamını devam ettirmek için bu imkanlardan her geçen yıl çok daha fazla yararlanılmaya devam edildi. Ama yetenek geliştirmek, güzelleşmek ya da sadece keyif için yapılan müdahaleler yaygınlaştıkça insanların bunların en ustalıkla bile yapılanlarını anlama becerileri gelişti. Orijinal olmayan her parça, o parçayı taşıyan kişinin toplumsal değerinin bir kademe düşmesine sebep olmaya başladı.
Tüm tartışılan yönleri bir kenara, insan yaşamının devamı için yapılabilen şeyler gerçekten olağanüstü.
En önemli gelişmelerden birinin insanın kendi hücrelerinden laboratuar ortamında yedek organlar üretilebilmesi olduğunu söylemiştim. Bu hayli uzun süren ve çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanan bir girişim olduğu için acil durumlarda yedek organ üretmek mümkün olmuyor, bunun yerine önemli organların yedekleri önceden üretilip saklanabiliyor. Daha başarılı, ama çok daha pahalı bir yöntem!
Bir başka önemli gelişme ise, yeni çıkan bir hastalığa –artık neredeyse her yıl daha önce görülmemiş ve çoğunlukla öldürücü, üstelik bazen çok hızlı yayılan hastalıklar ortaya çıkıyor- bağışıklık kazanan herhangi bir hayvan keşfedildiğinde, sadece aylar süren bir çalışmayla ilgili direnci sağlayan genin bulunup bu gen üzerinden hastalığa karşı bir tedavinin geliştirilebilmesi.
Tüm bunlara rağmen, evlilik yapacak bir genç insan için seçimde en önemli kriterlerden birisi, karşı tarafın orijinal yapısına mümkün olduğunca yakın olması! Bunun böyle olmadığı ülkelerde zaten evlilik kurumu da çok yaygın ve uzun ömürlü değil.
(2054'te yaşayan Kamil Asma'nın dilinden, Yazar: Mustafa Acungil)
Not: Bu yazı, Kamil Asma ağzından yazdığım yazıların sonuncusu. Gelecek Postası başlığı altında (chip.com.tr'de) yazmaya devam ettim, ama Kamil Asma ağzından ve gelecekten değil. Gelecek Postası'nda yazdığım diğer yazıları İzEdebiyat'a her yazıyı uygun olduğu kategoriye koyarak eklemeyi düşünüyorum.