Kış öğleden sonrasının loş güneşi, konsolun üstünde duran resim çerçevelerine tatlı yumuşak bir aydınlık veriyordu.
Bir filmin ilk karesi yada son karesi olabilecek bir sahneydi odaya girişim.
Temkinli, tedirgin adımlarla odanın içerisinde gezinmeye başladım. Her ayrıntıyı bir bir yokluyordum. Kanepenin üstünde duran pofuduk bordo minderleri, çiçek desenli duvar kağıtlarını, avizenin çatlağını, pencere pervazındaki boya lekesini, odanın nem yağ ve kömür kokan hafif kokusunu.
İz peşinde bir dedektif gibi bir av köpeği gibi, bir iz, bir ipucu peşindeydim. Unuttuklarımı bulmaya çalışıyordum, ya da neden unuttuğumu!
Kapı sesine doğru döndüm.
Annemdi.Üzgün, ürkek ve titrekti sesi. Bakışları titriyordu.
- Ahmet Yavrum! Nasılsın güzel oğlum; hatırladın mı evini dedi, hatırladın mı güzel oğlum.
Yoğun güçlü neredeyse elle tutulur bir sevgiyle ve ürkütmemeye çalışarak bana doğru birkaç adım attı, sonra durdu .
Sanırım bakışlarım durdurdu onu .
Aç mısın ? Yemek hazırlayayım mı sana dedi
Reddettim. Bir şey yiyecek halde değildim.
Kendimi rahat kanepenin üstüne bırakıverdim. Kanepenin ağırlığımı dağıtan , beni içine alıp saran yumuşaklığına bıraktım kendimi
Gözlerimi kapattım.
Hiçbir şey düşünecek halim yoktu güçsüz hissediyordum kendimi. Kafamdaki kocaman, karanlık, derin boşluğun içine bırakıverdim kendimi.
Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum. Tıkırtıyla açtım gözlerimi annem karşımdaydı beni izliyordu aynı huzursuz müşfik bakışlarla
Ürperdim. Bakma öyle bana dedim
Ahmet dedi
Sus dedim
Gene Ahmet dedi
Kalktım iyice gerilmiştim. Bu gerginlik oldukça tanıdık bir gerginlikti .
Konsola doğru yürüdüm gümüş resim çerçevesinde annemle babamın evlilik fotoğrafları duruyordu. Ama o gün orda o anda ben o fotoğraftaki adamı tanımıyordum.
Babam değil mi bu dedim.
Evet baban diye atıldı annem hatırladın mı?
Hayır dedim.
Tamda hayır derken hatırladım.
Annemim kabaran heyecanı birden havada kalmış öylece duruyordu. Heyecanıyla havada asılı kalmıştı sanki.
Sonra ağır ağır sönen bir balon gibi hüzünle yavaş yavaş yerine döndü
Camdan dışarı bakıyordum
Hava kararmak üzereydi. Bu alaca karanlıkta tanıdık geldi. Ağaçların karanlık dallarının bir korku filmindeki hayaletler gibi sallanışları, puslu karanlığın içinde umutsuzca yanan sokak lambasının zayıf donuk ışığı…
Babam ve annemin evlilik fotoğrafları ve fotoğraftaki her haliyle yapmacık olduğu belli onlara yabancı mutluluk ifadeleri
Bunların hepsi çok tanıdıktı . Burayı bu odayı,bu kokuyu,soluk lambayı, onun soğuk zayıf ışığını, babamın fotoğraftaki o donuk yapmacık gülüşünü tanıyordum. Bunların hepsi bana aitti yada ben bu dünyanın bir parçasıydım biliyordum ama hatırlamıyordum!
Ne kadardır burada yaşıyoruz dedim anneme
Sen doğduğundan beri dedi
Ben doğalı ne kadar oldu dedim
45 yaşındasın sen dedi
Nedense huzursuzlanmıştım. Kütüphaneye doğru ilerledim.
Raf raf dizilmiş kitaplar, benim kitaplarımdı hiç yadırgamadım, sorgulamadım bile. Hangi rafta hangi kitabın olduğunu bir bakışta hatırladım.
Rafların üstündeki küçük köpek biblolarını, çocukluğumda masallarıma eşlik eden kahve rengi deve kervanını, duvarda asılı duran ablamın 40 yıl önce kursta çavdar saplarından yaptığı aile ağacı panosunu, panodan bana bakan amcalarımın ağabeyimin ablamın gençlik fotoğraflarını tanıyordum
Annem oturduğu yerden çaresizce beni gözlüyordu. Belli ki tedirgindi. Belki soru sormamdan korkuyordu.
Anlatsana dedim. İyice gerilmiştim.Bana yardımcı ol dedim. Hatırlamama yardımcı ol
Annemin tedirginliği iyice artmıştı
Belli belirsiz bilmem ki oğlum dedi
Gittikçe sinirleniyordum
Neyi bilmezsin! Sende mi hafızanı kaybettin dedim sesimi yükselterek
Sesi daha da belirsizleşen annem yok diye bildi
Ben iyice sinirlenmiştim bağırdım
Ne yok ! dedim
Yerinde çökmüştü annem. Başına gelecek sancıyı bilen çaresiz bir migren hastası gibi büyük acılar içerisind,e ama acısına razı bir şekilde olduğu yere büzülmüş bekliyordu
Daha yüksek sesle bağırdım Ne yok ! Noluyor!
Söylesene Kadın!
Titreyen elini hırkasının cebine soktu katlanmış bir parça kağıdı sehpanın üstüne koydu ve arkasını döndü ve odadan çıktı.
Kağıt sehpanın üstünde pandoranın kutusu gibi duruyordu.
Ürkmüştüm. Kağıt tanıdıktı. Hafif sararmış uçarından kıvrılmış köşeleri yıpranmış bir parça kağıt.
Ağır adımlarla yaklaştım kağıda kağıdı tanıyordum ben yazmıştım hatırlıyordum
Açtım okumaya başladım
Merhaba Ahmet
Bu kağıdı okuyorsan gene hafızanı kaybetmişsindir. Hastalığın nedeniyle ortalama her ay hafızanı kaybedip bir hafta hastanede yattıktan sonra evine dönüyorsun
Yaklaşık 20 yıldır hemen hemen her ay bu oluyor. Ve 20 yıdır sen annenle bu evden çıkmadan birlikte yaşıyorsunuz
Bütün hayatın ve hatıran bu
Sevgiler
Ahmet
Hiçbir şey düşünecek halim yoktu güçsüz hissediyordum kendimi. Kafamdaki kocaman karanlık derin boşluğun içine bırakıverdim kendimi.
Kış öğleden sonrasının loş güneşi konsolun üstünde duran resim çerçevelerine tatlı yumuşak bir aydınlık veriyordu
Bir filmin ilk karesi yada son karesi olabilecek bir sahneydi odaya girişim…..