Hayat, Seçimlerimizdir

Hayat, insanlar, sevinçler, kederler, doğmak, yaşamak ve ölmek -Shakespeare'ın yazdığı gibi "to be or not to be"- olmak ya da olmamak.

yazı resim

Annemin hasta yatağındayken gidişinin farkında olup belli etmediği, bizim de bilmiyormuş gibi yaptığımız zaman düştü aklıma. İnsan nahoş olaylardan, hüzünden, dertten kaçmayı seçmiştir, doğasında var, yakalanır, o başka. Böyle zamanlarda, ölümün yakınındayken, belki de çok küçük çıkmazlar yüzünden, bir an için de olsa, sorgulanır Hayat. Zaman delinmiş gibi akıtır onu etrafa, yaşamak bulaşır insanın tüm ruhuna ve sorularını birer post-it gibi yapıştırır üstüne. Acıtır ayrılıklar, acıtır söylenmeyenler, yapılmayanlar, çaresizlikler. Sonra, bir tekrarın içine düşer insan, çocuk gibi burnunu çeke çeke uykuya dalar.

Hani klişe bir repliktir filmlerde, iyi ve kötü haber olayı, "önce hangisini söyleyeyim?" sorusunun iki cevabı var. Birincisi: ilk önce iyi haberi duymak ister insan, kötü olana hazırlıklı olmak için. Diğeri ise: önce kötü gelsin, yaraları iyi ile sarmalamak için... En basitinden bir sınama gibi, değil mi?..

Uzun, derin bir suskunluğa saplanır bazen insan, bilmediklerini örtmek veya bildiklerinden kaçmak için. Susmak, bazıları için sigorta poliçesi gibi, tazmin edilen, garantili bir durum. Susmak, seslendirilmeyen korku olur bazen, kapıların açılması ve ardındaki bilinmeyenden... Susmak; sonların fon müziği, necefli maşrapa görüntüsü, kabulleniş. Ve susmak, ruhun yüreği sağır eden haykırışı, Aşk halidir... Susmak, zihnin bir başka diyarda kendini kaybetmesi, çıldırmak gibi... Hepsi insan halleri, olmak ya da olmamak arasında görülen...

"Her şey insan için", klişe bir söz daha... Her şey, insan yüzünden. İyinin ve kötünün, meleğin ve şeytanın konağıdır insan, hayvandan farkı ise aklı ve yüreği birbirine bağlayan vicdanı. Vicdansız değildir insan, olsa olsa zalim cehalet vardır ve ne yazık damgayı vuranlardır onlar...

Nitekim, kelimeler parmaklarımın klavyede bıraktığı izler sadece. Edebiyat değil, kurgu yok çünkü. Kapılmamışımdır süslü kelimelerin şatafatına, derinliğinde yediğim vurgunların hastasıyım. Kendime çok sormuşumdur: yazmak mı yazmamak mı? diye. Hep yazmaktan yana oldu cevabım. Bazen küskün, bazen yorgun lakin hep yazmak. Yazdıklarımla rüzgarda savrulmayı seçmiştim, çok çok uzun zaman önce, hala öyle. Çünkü o rüzgara kapılmayan kalmayacak, her ne kadar savrulsa da her toz zerresi, ille ki toprağa düşecek... Bir gün, bir yerde, her neresi, her kimse olsa da... ve Hayat... seçimlerimizdir...

eylül

Başa Dön