Bir sıkıntı var, usandıran, içimde. Adını bilmediğim huzursuz bir halin tutsaklığındayım. Silkinip kurtulamadığım bir kül bulutunun ortasında, yumuşak, gri sessizlik genzimde bitmeyen gıcık öksürük. Siyah beyaz film kareleri sıralanır ard arda, ileriye saramıyorum, zaman yanıbaşımdan geçip gitmekte. Kovamadığım, lüzumsuz bir hüzün evin her odasında. Müziğin sesini açıp notalarda kalmayı dilesem de kelimeler martı uçuşu gibi hür, sessizlik hala çekiç vuruşu beynimde.
Sonra, kısacık anların huzuru ile aydınlanır her yer. Kanatlanmış gibi özgür, uçacak kadar hafif olurum.
O sıkıntı hep var, diyorum kendi kendime, geçip gitmek de var. Öyle yapıyorum.
Bazen hayattan küçük bir ara istediğim olur. Hiç öyle şey olur mu? dermiş gibi birilerine cevaben olmaz tabi derim, mümkün değil. Ben yine de isterim, belli mi olur E, ne yapacakmışım o küçük ara verilse? Bakarım, görmek için bakarım. Maskeleri kaldırıp altına bakarım. Gördüklerim beni üzer belki, yine de yaparım. İnsana ve hayata dair küçücük bir umut kırıntısını görene kadar bakarım. Umutsuzluğu sevmiyorum, kabul edemem, etmem. İyiliği arar dururum, bulunana kadar.
Hiç kötü olur mu insan?..
Olurmuş.
Sabah uyanıp yeni bir güne başlamak umut değil de nedir? Her uyanışta, yeniden başlamak var, şüphesiz. Günü farklı kılacak olan bizzat kendim olduğumun farkındayım. Monotonluğu benimsemenin ölmekten ne farkı var? Sabah uyan, giyin, kahvaltı hazırla, gazetelere göz at, günün karmaşasına dal Olağan şeyler. Mühim olan her günün farkını anlamak. Hep bir fırsat daha dilemiştir insan ve hep sahip olduğunun farkına varmaz. Polyannacılık diye ahkam kesmeden önce bir düşünmek iyidir.
Farklı bakıp farkı görmeye çalışmak lazım. Belki kalp gözyaşlarında boğulur yine de hayat denen bilmecede umudu görmek var.
eylül