Kabullenmek Sanatı

Başımıza gelen en kötü şeyin, aslında olabilecek en iyi şey olduğunu düşündünüz mü? Bir acıyı kabullenmek, hayatın kendini kabullenmemiz değil midir? Reddettikçe acıtır canımızı gerçek.. Bir tek yol var.. Kabullenmek.. Boyun eğmeden...

yazı resim

Geçen gün bir arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk. Söz döndü dolaştı hayat boyunca yaşadığımız ve daha yaşayabileceğimiz sıkıntılara geldi. Tabii bu söyleşi, oldukça yaklaştırıyordu bizi birbirimize. Bu her zaman böyle olur, iki insan birlikte bir gülme anını büyüttükçe ya da tam tersi bir sıkıntıyı sözledikçe aralarındaki mesafe kısalır ve zamanla alışkanlığa dönüşür biraraya gelişleri. Belki bir dostluk büyür usulca, kıpırdatmadan tek bir kum tanesini bile.
Bir yerden sonra daha fazla acımaz derler ya, belki de bundandır. Acı, reddedilmediği sürece diner... Yavaş yavaş.. Acını kabullenmelisin.. Ve tanımalısın onu.. O senin anını işgal ederken bazen koca bir geceni hatta fütursuzca günlerini.. Sen, onu kabullenmelisin.. Ağırlamalısın onu mukaddes bir misafir gibi, başına tac etmelisin acını.. Acın, senin olandır ve o an için yaşayabileceğin en kötü şeydir... Bir duası vardı annemin “Allah acını unutturmasın”... Zamanla daha iyi anlıyorum bilgeliğini... Bir acıyı ancak ondan daha güçlü bir acı unutturabilir.. Belki acı geçer, eskisi gibi hissetmezsin; acının anısı unutulmaz.. Anımsadığın anda yeniden hissedersin.. Tıpkı Frodo’nun her Nazgul’da kılıç yarasının acısını yeniden hissetmesi gibi...
Ölümler yarattığı acıyı, ölenin yokluğuna alıştırmakla hafifletir. Ama bazen küçük hatıra, anımsanmak ister ve keder derin bir ağırlıkla çöker içine... Ölüm, ayrılığın diğer adıdır.. Belki bu nedenle her ayrılık ölüm kederi doğurur insanda.. Tam yüreğin ortasında, kocaman bir cam müthiş bir şiddetle patlar... Kanatır...
Acı, hep aynıdır... Acı duymayı yok sayamazsın. Acı, tıpkı büyük sevinçler gibi her an sana kavuşmayı bekler... Çünkü acı, sevilmeyi bekler... Acının tadını çıkaracaksın.. Acını yaşamayı öğreneceksin... Acını reddetmeyeceksin.. Acının yolunu gözleyebileceksin.. hayat sana cömert davransın isteyeceksin acılarında... Ve acını arkana alıp, onu hissetmeni engelleyecek şeylere karşı koruyacaksın... Tüm ciğerlerini doldurduğun bir ilkbahar tazeliği gibi, derin derin soluyacaksın acını... “Acı duymak ruhun fiyakasıdır”(1)... Unutmayacağın bir bilgi olacak bu... Acın, kendine acımadığın sürece anlam bulacak, amacına ulaşacak...
Kabulleneceksin işte... Ancak acılarını kabullenirsen hayatla barışık yaşayabilisin... Hayatla pazarlık yapmayacaksın... Sorumluluğun artacak kendine.. Çünkü sen, kendinle başa çıkmayı öğrendikçe hayat güzelleşecek.. Hayat, sevinçleri için güzel değildir... Bu güller ve dikenler gibidir.. Kabul edeceksin.. Acını unutmak isteyeceksin bir zaman sonra, çünkü artık hazır olacaksın daha büyük acılara... Başına gelen en kötü şey aslında en iyi şey, bunu göreceksin. İyileşmesi acının bundandır. Tatlı bir anı gibi yad edeceksin eski acılarını.. Acılarına gülümseyebilmen ancak böyle mümkün olacaktır... İyi bir habere dualanıyormuşsun gibi, sıkı bir acıyı bekleyebilmelisin. Göğüsleyeceğin, sakınacağın, esirgeyeceğin bir yeni acı.. Gözün yolda bekleyebileceksin. Hazır olacaksın her an. Ve geldiğinde, sevinçle kucaklayacaksın.. Sana gelen, senin için gelen acıyı... Senin bilgeliğin burada başlayacak... Ve başka hiç bir şeye ihtiyaç duymadan, sadece kendinle birarada yaşamak korkutmayacak seni.. Yalnızlığında çoğalacaksın...
Hayat, acılarını unutturmadıkça başını kuma gömenlerden olmayacaksın.. Mücadelen mukaddes bir yola dönecek... Ve bir zaman sonra öğreceksin “öldürmeyen şeyin yaşattığını”(2)
Acı duymayı göze aldıkça sen, özgürlüğü tanıyacaksın... Acı duymaktan korkmadıkça cesaretin artacak... Ve artık hayat, işte ancak o zaman hayat senin yaşam alanın olacak özgürce gezindiğin...

1.İsmet ÖZEL
2.Nietszche

Yorumlar

Başa Dön