Gün gözünü kapayalı epey bir zaman geçmiş, şehir belki ağlıyordu. Sokak lambalarının ışığında yarı aydınlık bir silüetti sadece. Gökkuşağı gibi renge bulanmak için güneşin doğmasını bekliyordu karşı pencereden. Kâh bir kapı kâh bir perde aralığına sıkışmış bir aşktı bu. Çizgilerine basmadan yürümeye çalışıyordu yanlızlığın ama bam teline düşüyordu yağmur; canı acıyordu. Söylenmemiş şeyler vardı elbette ve o da biliyordu ki ne kadar konuşsa da hep bir tümcesi eksik kalacaktı, anlatılmaz hasretlerin.
Arkasında bir gölge hissetti ansızın... Güneş batıdan doğmuştu! Birşeyler tersine akıyordu sanki... Yüzüne ayrılık vurdu gözlerinden yârin. Konuşmayı denedi ama sus diyordu gözleri... Sarılacaktı hesapsız... Son olmasından korktu, üşüdü birden.
Bak, dedi adam... Yıldızlara bak, eğer sevebileceğin birini arıyorsan; ama seni seven birini arıyorsan sanırım başını biraz eğmen gerek!
Kız da biliyordu belki gururun başı dik duruşunu... Pişman edişini her defasında... AŞKTA GURUR OLMAZ! Ama oluyordu işte... Hepimiz kandırılmıştık belki de, masallar yalan söylüyordu! Yalandı muhakkak!.. Biz aslında kime istediysek ona aşık olduk hep. Bir insana değil asla!.. Bir sürü sevgili dolaşıyordu ortalıkta; ama hepsi kafalarda... Kalp âdi bir pompaydı sadece; yürek beyinlerdeydi. Beyinde başlar, beyinde biterdi(!)
"ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir" *
Kız gitti sonra... Kaldırımların üstünden; bir boşluktan bir boşluğa... Başka bir şiir daha geldi aklına ama vazgeçti, içinden bile söylemedi bu sefer adam.
Derken biri bağırdı sanki bir yerden!..
"Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi" **
* Böyle bir sevmek, Attilâ İlhan
** Sevgi Duvarı, Can Yücel