Belki her birimiz hayatı az çok bildiğimizi sandığımızda hemfikiriz. Belki yanıldığımızı kabullenmekte sorunluyuz. Hayat konusunda ne ben senden akıllıyım ne de sen benden. Her birimize yaşam farklı gelir, hiç biri diğeriyle kıyaslamayı kaldırmaz. Bazılarımız boynunu büküp yaşar kader deyip kabullendiğini, bazılarımız isyan edip ateşlere atlar.
Kişinin yaşayıp gördüğü, hissedip yaşadığı hayat benim çenemi neden yorsun ki? Asırlardır olup biten. Değişeniyle, olduğu gibi kalanıyla, bildiğimi sandığım gibi olmayan Hayat.
Zaman başka. Öncesi sonrası bir yana, gerçek olan nefes. Nefes. Zaman, acıtandır. Aynadaki yüz. Kimilerinin zaferleri, kimilerin pişmanlıkları. Zaman, durdurulamayandır, Hayat ise süregelen. Senin, benim, hiç kimsenin önemsenmediği yerdir hayat. Tek başımızayız. Toplumun, içinde yer aldığımız sistemin dayattıkları, yaşanmışlıkların aymazlığı, bulunduğumuz yer ve olanaklarımızın izin verdiği ölçüdeki özgürlüğümüzle başbaşayız. Yalnızlığımız yuvamız olur. Duvarlarını göğe kadar ördüğümüz, kapısına onlarca kilit taktığımız evimiz olur.
Okuruz, dinleriz, danışırız, gözleriz. Hep kendimiz için bir mucize arar dururuz. İçimize bakmadan, mide ağrısı kuşkularımızı çözmeden, mutsuzluğumuzu en yakınımızdakine yükleyip mucizenin ışığı bizi aydınlatsın isteriz.
Masallarda, rüyalarda, yaşananlarda gizlenmiş gerçeği değil, bencilce hakkımızı ararız.
Kulaklarımızı kapatıp, gözlerimizi yumup, lal olup bekleriz. Üç maymunu oynamak olur hayatımız. Efendimiz...
eylül