Müminin Davası Özveri İster

Yaşadığımız ahir zamanda Müslümanlar arasında yaygın bir korku görüyoruz. Bu yüzden İslamı anlatmayı, İslama hizmeti ve dolayısıyla davayı bırakıyorlar. Kimi kaçıyor, kimi saklanıyor, kimi susuyor, kimi hakkın tam aksi yönde konuşuyor, kimi inkarın asıl kaynağı olan Darwinizmin propagandası yapmaya başlıyor.

yazı resim

Bugün inkara dayalı felsefe ve görüşlerin karşısında güçlü bir dava vardır. Bu, müminlerin davasıdır. Dünyadaki zulmü durduracak, insanlığa barış ve huzur getirecek olan İslam Birliği davasıdır. Allahın vaadi ve Peygamberimiz (sav)in vasiyeti olan İslam ahlakının yeryüzü hakimiyeti davasıdır. Bütün Müslümanların sıkı sıkıya sarılması gereken bu dava, dev bir idealdir.

Davası olmayan, heyecanı ve ideali olmayan bir hareket mutlaka kaybeder. Küfrün, batıl da olsa bir davası vardır. Türk ve İslam aleminin birleşerek, Türkiyenin liderliğinde dev bir topluluk oluşturması ise çok büyük bir davadır. Müslüman pasif, dini anlatmada çekimser, İslam Birliği idealine ve Allahın vaadine inancı zayıf bir yapıda olmamalıdır. Bu ideal, inanan her insanı motive etmeli; insana heyecan ve mücadele azmi vermelidir.

İman sahipleri, her zaman doğruyu işaret eden vicdanlarının sesini dinlerler. Ancak din, insanın sadece kendi içinde yaşaması gereken bir olgu değildir. "Dini herkes kendi vicdanında yaşamalıdır" yaygın görüşüyle dini bir yerlere hapsetme düşüncesi, Kurandan habersiz olan ya da Allahtan yüz çevirerek yaşayan kişilere ait çarpık bir iddiadır.

Allahın emridir; her iman sahibi insan, Rabbinin nimetini durmaksızın anlatmakla, iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla ve "yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar" fikir mücadelesi yapmakla sorumludur. Allahın buyruğu doğrultusunda iyi, doğru ve güzel olanı insanlara anlatmak, tavsiye etmek; işte müminin asıl görevi, asıl işi, asıl davası budur.

Ancak Allahın sünneti ve imtihanıdır; fikir mücadelesi içindeki samimi müminler her dönemde çeşitli baskı, engelleme ve iftiralarla karşılaşırlar. Müminlere dayanaksız iftiralar atılır, çok çirkin iddialar öne sürülür ve her devirde bunlara inanan vicdanı zayıf insanlar olur. Diğer Müslümanlar bu iftiralara inanıp inanmamakla ve korktukları için İslamı yaymaktan kaçınıp kaçınmadıklarıyla sınanırlar.

Samimi müminler, her dönemde Allaha olan derin imanları, aşkları ve yalnızca Onun rızasını kazanmayı amaç edinmeleri nedeniyle, aldıkları tepkilerden asla korkmaz, örnek bir cesaret ortaya koyarlar. Dini yayma faaliyetlerinde samimi ve cesurdurlar. Din ahlakını yaşamayanların yaptıkları baskılar, eziyetler, attıkları iftiralar müminleri korkutmaz aksine daha da şevklendirir ve motive eder.

Yaşadığımız ahir zamanda Müslümanlar arasında yaygın bir korku görüyoruz. Bu yüzden İslamı anlatmayı, İslama hizmeti ve dolayısıyla davayı bırakıyorlar. Kimi kaçıyor, kimi saklanıyor, kimi susuyor, kimi hakkın tam aksi yönde konuşuyor, kimi inkarın asıl kaynağı olan Darwinizmin propagandası yapmaya başlıyor. Yaşadıkları korku yüzünden her biri farklı davranış sergiliyor, Müslümanlardan ayrı saflarda yer alıyor.

Müslümanlar umutsuzluğu, ürkekliği, teslimiyetçiliği ve korkaklığı bırakmalıdır; korkulacak tek güç Yüce Allahtır. Küresel güç edebiyatı yapan ve Müslümanları pasifize etmeye çalışanlar kaale alınmamalıdır. İslam alemini dayanaksız "öcü"lerle korkutmaya çalışanlar, şeytanın görevlendirdiği kişilerdir.

Bediüzzaman bu konuda Mektubatta şunları söyler: "İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hissi havftır (korku hissidir). Dessas(gizli hilelerle aldatan) zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler. Onunla korkakları gemlendiriyorlar. Ehl-i dünyanın hafifiyeleri ve ehl-i delaletin propagandacıları, avamın (halkın) ve bilhassa ulemanın, bu damarlarından çok istifade ediyorlar, korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar. Çok ehemmiyetsiz evham ile çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hatta bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer."

Dünya ehli insanların şüpheli bakmaları nedeniyle, bazı dostlarının kendisinden çekindiklerini hatta onlara hoş görünmek için kendisini olumsuz eleştirdiklerini ifade eder Bediüzzaman. Ve şöyle devam eder:

"Ben de derim: Ey Ahiret dostlarım! Benim Kurana hizmetkarlığımdan teberri edip (uzaklaşıp) kaçmayınız. Çünkü, inşaAllah benden size zarar gelmez. Eğer, faraza musibet gelse veya bana zulmedilse, siz benden teberriyle kurtulamazsınız. O hal ile müsibete ve tokada daha ziyade istihkak kesb edersiniz (hak kazanırsınız). Hem ne var ki evhama düşüyorsunuz?"

Korku damarı şu an daha da şiddetlenmiş durumdadır. Çünkü Müslümanlar, geçmişte sadece insanlar arasında, daha yakın zamanlarda ise gazetelerde haber oluyorlardı. Ancak bugün internette, radyo ve televizyonlarda daha yaygın şekilde haber olabiliyorlar. Bu nedenle korkunun şiddeti daha da fazladır. Onun içindir ki kınayıcının kınamasından korkmadan, tepki alacağından çekinmeden, samimi olarak İslamı savunan insanların sayısı azdır.

Devam Edecek...

Başa Dön