Mutluluğun Anahtarı

Mutluluk bir anda giriveriyor insanın içine. İçinizdeki sevgiyi tetikliyor ve harlı bir alev oluyorlar birlikte. Buz tutmuş Sibirya çölleri yavaş yavaş erimeye başlıyor.

yazı resim

Mutluluk bir anda giriveriyor insanın içine. İçinizdeki sevgiyi tetikliyor ve harlı bir alev oluyorlar birlikte. Buz tutmuş Sibirya çölleri yavaş yavaş erimeye başlıyor. O damlalarla bir çiçek besleniyor kalbinizde; sevgi çiçekleri yeşermeye başlıyor. Zor kısmı geliyor bundan sonra. Mühim olan temelleri atılan bu sevgiye kol-kanat gerebilmek. Sözde her iki taraf da çaba sarf eder, büyütmeye çalışır çiçeklerini. Güneş varken herkes mutludur. Çiçekler de... Hatta öylesine mutludurlar ki rengarenk yapraklara bürürler etrafı. Hâl böyle olunca kimse kimseyi kırmaz; aşk sözcükleri bedavaymışçasına saçılır ortalığa. Kimin ihtiyacı varsa toplar sevgi meyvalarını. Kimin ihtiyacı yoktur ki? Hava kadar, su kadar muhtaçtır insan sevilmeye.
Bir de rüzgar esmeyegörsün. Binbir felaket de beraberinde gelir. Lugâtımızda olmayan sözcükler girer dilimize. İki lafımızda bir, kin kusmaya başlarız. Nedense, daima karşımızdaki suçludur. Çiçeklerimizin solması yok olması hep onun yüzündendir. En azılı düşmanlardan bile beter oluruz böyle anlarda. Başkasının yakınına bile uğramasına dayanamadığımız, üstüne titrediğimiz o kalbi kendi ellerimizle parçalamaya başlarız.
Her şeyi kötüdür artık. Kötü gülmekte, kötü giyinmekte, kötü yaşamaktadır. Bulutların üzerinde uçurduğumuz kişi, cehennemin yedi kat dibinde gezintiye çıkmıştır. Bu, içinden çıkılmaz durumda, sorumlu sadece ve sadece "o"dur.
Aslında kendimize olan nefretimizdir yansıtmaya çalıştığımız. Farkında değilizdir. Bekâsız zannettiğimiz çiçeklerimizi sulamaya gerek duymayarak onları ölüme terk etmiş, sonra da bunun sorumluluğunu karşımızdakinin omuzlarına yüklemişiz. Bundandır kendimizden nefret edişimiz. Bu nefretle yaşamaya katlanamayarak hepsini ondan bilmişiz. Çiçeklerimizi kimsenin erişemeyeceği yerlere kaldıran biz değil miydik? Sonra da "aradaki merdiveni kim kaldırdı" diye hayıflanıp duran...
Ama ağır geldi bunları içimize sindirmek. "Biz"leri sildik, "o" yaptık. Böyle daha kolay olur sandık.

Başa Dön