Babasının hediye ettiği yeni arabasıyla ilk turunu atacağı için heyecanlı bir şekilde direksiyonun başına oturuyor. Gözlerinin içi ışılıyor adeta. Şanslı olduğunu düşünemeyecek kadar da aldığı kimyasalın etkisinde bıyıkları henüz terlememiş genç çocuk. Henüz para kazanma telaşı yok, daha çok parayı nasıl harcarım sorusunu cevaplamaya çalışıyor. Yanında arkadaşıyla hız testi yapmaya hazır. Tüm dünya onları seyrediyormuşçasına gazı köklüyor. Tekerleğin ve asfaltın çıkardığı sesle gecenin karanlığına bir çığlık yazılıyor.
Gün geceye kavuşmuş, ay yeryüzüyle saatler süren özlemini gidermeye çoktan başlamıştı bile. Akşamın karanlığında işten yorgun adımlarla dönerken içinde garip bir telaş vardı genç adamın. Sanki bir şeyler ona eve hızlıca dönmesini tembihliyordu işten çıktığından beri. Zaten oldukça geç kalmış ve eşini meraklandırmıştı. O da içindeki sese kulak verip adımlarını hızlandırmış, önünde yürüyen gölgesini seyrederek koşar adım yürüyordu. Kulaklıkları her zaman olduğu gibi kulağında, çok sevdiği şarkılardan birini ulaştırıyordu kulaklarına. Çalan şarkı eşiyle en sevdikleri parçaydı. Şarkının sözlerine dalmış az önce indiği otobüsteki kalabalıktan kurtulduğu için de içten içe mutluydu.
Hiç böyle olacağını ummazdı oysa ki. Hayalindeki gelecek bununla hiç uymuyordu. O daha çok kendi hobisi üzerinden para kazanacağını düşünen milyonlarca insandan birisiydi. Ama bu hayalini gerçekleştirebilen sayılı insanlardan birisi olamamıştı. Emeğini belirlenmiş bir ücret karşılığında kiralıyordu günün en kıymetli saatlerinde. Kiralıyordu çünkü daha iyi bir hayatlarının olmasını istiyordu. Ama günlerinin en değerli saatlerinde işte olduğu için ne kadar para kazanırsa kazansın içten içe bir huzursuzluk, bir tatminsizlik yaşıyordu. Rahat yaşamak için çalışıyordu ama ne rahat yaşayabiliyor ne de kendine ve de eşine vakit ayırabiliyordu. Hayat telaşına düşmüş sömürülen insanların çoğu böyleydi zaten. İyi yaşayabilmek için para kazanırlar ama kazandıkları parayı iyi değerlendirecek zamanları da hep çalışarak geçirirler. Bu düzen bunun üzerine kurulmuş ve sesini duyurmaya kimsenin gücü ve sesi ve dermanı yetmiyor.
İşte bu yüzden akşamları insanların boş boş konuştukları işten ya da okuldan veya arkadaş ortamından dönüşlerinde ki sohbetleri çekemiyor otobüste. Tüm günün yorgunluğu binmişken bedenine ve beynine bir de bu ağırlığı kaldıramıyordu dönüş yolunda. Bu sebeple de kulaklıkları kulağına takıyor ve insanların sesini duyamayacak hale gelene kadar sesi açıyordu müzik çalarında. Bir nevi soyutluyordu ve yabancılaşıyordu hayata. Yine de hareket eden ağızları görmek onu duymasa bile yoruyor, bazen de sinirlendiriyordu. Toplu taşıma araşlarından inişleri binişlere göre daha çok severdi bu sebeple.
Bunlar aklında dolaşırken, markete girdi. Akşam için içecek bir şeyler aldı. Ödedi ve çıktı.
Eşi evlerinin balkonunda oturuyordu, uzaktan seçebildi onu. Kaldırımda gölgesini kovalarcasına yürüyordu hala. Yol boş gibiydi ama trafik akıyordu. Günün ışıldayan saatlerine göre daha tenhaydı yol. Işıklara doğru yanaşmışken yola baktı, ışık da yeşile döndü yaya için. Işıkların az ilerisinden apartmanlarının önünden asfalta adımını attı. Kulağında hala kulaklıklar vardı. Bu sebeple süratle gelen ve farketmediği ve hissetmediği araç sağ bacağına süratle çarptı. Bir şey anlamadı başta, ayakları yerden kesilmişti. Başı ve omzu aracın ön camına sertçe vururken bilinci yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. Kemiklerininden kelen keskin ve iç parçalayıcı sesi hissetti. Elindeki çanta ve poşet fırladı elinden, kaldırıma düştü. Genç adam takta atıp boynun üstüne düştü sertçe. Kolu ters dönmüş, ağzından ve başından kan gelmeye başlamıştı. Bacakları olağan görünümlerinden çok uzak bir durumda gözüküyorlardı.
Sesi bağırmaktan çatlamış genç kadın adamın yanına vardığında adam çoktan ölmüş, araç ise çoktan uzaklaşmıştı olay mahalinden. Etrafında meraklı kuru bir kalabalık, içinde ise büyük bir düşüşün acısı vardı.
Ambulansın sesi duyuldu.