Ölüm Kentinde Kahvaltı

bir yudum almak öü kentin suyundan... / /

yazı resim

Gözü kara aydınlıkların sabah çayına davetliyim,
Bir ölünün yasında saklı gizli gerçekler ve
Gizlenmiş gözü pek aydınlıklar.
Sessiz ve derinden gelen sancılar konulmuş çaya
Katık olsun diye…
Bir sabah çayındayım,
Gecenin aydınlığını yeni atmış üzerinden
Yorgun sabah ve
Öylesine acımasız, öylesine
Soğuk bir rüzgârın esiri olmuş ki gözlerini açar açmaz,
İnanamamış!
Bilindik tadını duyumsuyorum ağzımda sancılarımın
Ve bir yudum alıyorum ölü kentin suyundan.
Sabah karanlığını, koşuşturmasını,
Yeni salmış yeryüzüne ve
Sevinsin diye insanlar sahte bir aydınlık çalmış
Güneşten…
Güneş bi haber olanlardan, kendi içindeki patlamalardan yorgun
Biraz aydınlık yalvarıyor geceden;
Biraz dinginlik…
Yorgun elleri, kendi ateşini söndürememekten ve
Sessiz tüm haykırışları, duyulamamaktan…
Sabah çayım ölülerin huzurunda sürerken
O ulu hayvanlar hizmet ediyor zamana
200 yıllık yalnızlıklarıyla; kargalar.
Ve sabahın ürkütücü karanlığından kaçan baykuşlara
Hikâyeler anlatıyoruz fısıltıyla;
Sessizlik, karanlık ve ölüm üzerine…
Huzura eren ruhlarıyla uykuya dalıyorlar
Ölü insanoğlunun ellerinde;
Korkuyu ellerine bırakarak…
Sabah çayım ölü kentin suyuna katık olmuş sancılarımla…
Bir yudum huzurumu, bozacak birazdan sabahın korkutucu sorumlulukları,
Ve ben ölü kentin benim gibi yarı yaşayan canlarına selam vererek
Ayrılacağım huzurun huzurundan.
Baş başa bırakacağım korkularımı günlük yaşamın alışkanlıklarına
Ve inadına seveceğim kargaları,
Güneşin bihaber gönderdiği sahte aydınlığın altında,
Ürkütücü huzurun habercisi oldukları için!

Başa Dön