ADI : PAPATYA
trajik bir gecenin ardından
ansızın yok oldu; düzensiz ve ansızın
yüreğimde kocaman bir boşluk
Fansızca kitaptan çıkardığım birkaç not
ayrıntılı ve kesin
kısa ya da orta uzunlukta metinler
birkaç yüz sayfa öykü ve masal savrukları
usun alabileceği her türlü karamsarlık
fiziki çaba ve yoğun dürtüsel heyecan anları
İspanyolca bir nüsha; gölgeli gizeme bürünmüş
yedi güne ayrılmış
ateşleri tüm İtalya ve Fransa’yı boğmakta
gizemli ve yalıtılmış dünyasında
yedi günde yedi ölümle süren
söz vardı, gerçek onunla yüz yüze gelmeden
parça parça, kötülüğe yönelik istemin alaşımı
zavallı bir günahkarın yaşamından başka bir şey olmayan
ıssız kutsallığın dipsiz kuyusunda
kutsal rütbeleri alıp-satan
- bir aynadan ve bilmece gibi -
tek bir taht için iki imparator
düşünsel yaşamın sınırları
kırılgan nesneler,resimlenmiş anlar
doğanın maymunu yaşam
saatin, usturlapın ve m
mıknatısın yarattığı mucizeler
ruhun yarattığı hortlaklar
dervişlerin işe koyuldukları gün
taşa kazınmış kuşku
dirilen İsa’nın simgesi
gün ışığında ötmeyen tembel horozlar
gece yarısı duası, saatler dolunca
çan çalarak dolaşan kilise tonozları
altmış ses,karanlık tehditler
Tanrı Baba’nın adında birleşip
yok olur gider
insan bacaklarıydı kanla dolu küpün içi
hiçbir anlam taşımaz
kimse Poetica’nın ikinci kitabını okumamıştı
etin alçaltıcı günahı
kuzey kulesinden doğu kulesine
öykü içine dokunur. ne deve ne kuş
yüksek sesle gülen deli; Parisli mantıkçı
Tanrısal öfkenin kötülükleri
başka yalnızlıkların kıyısı
ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir
bedenin günahı
cennet dingin ama yeryüzü karanlık
boynumuzda on taç, dilinde üç küfür
kemik mezarlıkları ölü rahiplerin nöbet tuttuğu
sunak taşından bin iskelet
-- sağdan 4. kafatası:gözlerine bas
bin yıl olalı 3 bin yıl geçti
birinci melek ilk borazana üfledi
kanla karışık is ve ateş çıktı
yasağı çiğnedi, labirentlerin mührünü kırdı
murana balıklarını besliyormuş
gölgeye çekildi sur
giysimin altında lamba,bronz üç ayaktan
kukuletalarını yüzlerine çektiler
hücrelerine yağmak üzere
şamdanın parıltısıyla aydınlanan kilise bomboş
bir kemik mezarlığını andırıyordu
kaval kemiği yığını üstüne
kabartma içinde görünen göz uçları
boş ve derin bir dizi kafa tası
yüreği korkuyla doluyordu
sözcükleri alçak sesle yineledi
etsiz yüzün çukurlarına
boğuk bir gıcırtı işittik
sunak kımıldadı
birkaç nemli basamak
eller gördüm,ölü parmaklarıyla iç içe geçmiş
bir gıcırtı bir devinim
sütunlar arasında yankılandı
güneş sunağı aydınlatıyor
zaman duygumu yitirdim
suskunluk ve karanlığın nedenleri
en iğrenç duyguların arasında
o garip diliyle gülümsedi
kuş leşleri mezarları kazıp
bir güldürü oyuncusuymuş gibi
yüzünde,
ölü eti yiyen umarsız bir insanın yüz buruşturması
çılgına dönen kalabalık
kırık dökük sözcükler
beylerin zorbalığına boyun eğmiş
sahte buyruk ve papalık mührü
günah bağışlayanlar,af satanlar
kahinler,falcılar ve kara büyücüler
bedenleri su toplamış saralı deliler
ağızları kan rengi
suyun ateşi arıtması gibi
cinlerin kendine özgü adları
akıp giden çamur seli
kutsal değerleri alıp-satan
bacılar dediği kurbanlar,
onların çıplak etleri
Tanrı’ya sunuyor “barış öpücüğü” dediği öpücüğü
yabanıl yüzlü tatlı bir ışıltıyla
gezgin yoldaşların dillerinde
çobanların anlayabildikleri sözcüklerle
devinimin görkemli özeti gibi
Şeytan’ın yasasını Tanrı’nınkinin yerine koyarak
büyük, çamurlu sapkınlık ırmağında
-ayrım sorunun kendisi katarlar ise başka-
Tanrı ve sağtöre anlayışını öngörüyor
yaşatan şeyle öldüren şeyi
aykırı şeytanca çelişkiler yumağı
kendi kendini lanetlediğine inanmakta
iyi koyunlarla kötü koyunlar
çobanlarla köpekler savaşır
parçalamaktan başka şey düşünmeyen
sürünün kıyısında kalan insanlar
birbirlerinden nefret ederler
hortlak sürüsü gibi
Tanrı’nın kullarını değiştirmek olanaksızdır
leşle beslenen yırtıcı kuşlar konuşmaya başlamış
-- özgür ve tutsak tüm insanların atini yiyin!!!
demek ki iyi kuşlar değildi bunlar
İsa’nın izinde ; çıplak,yalınayak oradan oraya
alım-satım sevgisi arasında
burç kadranını dış çembere koyarak
labirentin bilmecesi
kendi dilinde bir ünlem koyuverdi
sözcük, açık saçık bir şekilde çınladı
bir öğretim harikası
mucizenin olduğunu varsaysak bile:
labirent labirenttir
düzenle sağlanan karışıklık,ince hesaplar
PAPATYA II
güzel ve ürkütücü genç bir kız
Bakire Meryem yontusunun yanında
İyiyi kötüden ayıran çizgi öylesine incedir ki
İncil: ‘yoksullara verin’ der; serserilere değil
Eski ve Yeni Ahitler
Babil yosmasından sakın!
kendi kendini lanetlemezdi.lanetlenmiş İblis
sözcükler dudaklarımın yüzeyine yükseldiler & dilsiz
sevi gelince, insanın elinden bir şey gelmez
Ey aşk! zevklerin kızı...
krallar bile senin saç buklelerinin tutsağı oldu
bir ordu gibi korkunç
erdem gördüğünü sevmektedir
günahkar ve hasta usumun sınırları
güneşin hakkıdır bu
insanı ışıklarıyla delik deşik eder
yaralar büyür,insan açılır
kendi kendinden geçişine tanık olur
gözyaşına boğuldum hiçbir şey saklamadan
kendini yok sayacak koşullar içinde
konuşması ateş gibidir
yüreği bir ağ,elleri bağdır göklerin egemenliğinde
hiç günah işlememiş kraliçe
kösnül bir rahibe iğrençliğinde
--bir fahişe ! dedim, tiskintiyle
kilisenin büyüsü,tenimin gururu
denizin üçte biri kana dönüştü
üçüncü kardeş ortadan kayboldu
dördüncüsünden korkun
ortalık neredeyse karanlık
ocakta taze küller, beyaz ve gevşek
kızardım, ürperdim
dili kara eski bir hırsızlık olayı
bedenin ve ruhun çarpıntıları
tanyeri ağarıyordu duvarlar boyunca &sıralanan
ortak bir giz, suç ortağı, günah arkadaşı
etten kemikten yapılmış insan
etin çağrısına uydum
küçük-zavallı günahlar
anasıyla babası toprak kölesiydi
deliler şenliği,görkemli bir karnavaldı
kurda kuşa yem olmadan önce
artık efendiler ve Tanrılar yoktu
her şey alt üst edildi
dili yakan acı bir dil
acılar içinde kıvranıyor
günahın yerini pişmanlık almış
ruhun gözleri savaş için donanmış bir ordu
yüzünde dünyanın tüm sevinçleri
kışkırtıcı günah çekicilikleri
Tarı’nın parmağıyla yazılmış uçsuz bucaksız
kutsal usun çelişkiler gizemi
kösnüllüğe çare arayan iyi şeylerin en tatlısı
ussal ruhun ilkeleri, düşsel açlık
birbiriyle çalışan dingin ışık, duygunun pençesine
günahkar tutkular
dilin büyüsel gücü,günah çıkarma oyunları
içsel mutluluk&günahkar da olsa
soyluların güçlülerin bodur gövdeleri
gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi
Ağustos böcekleri .........gizemli buyrukları
kutsal nesnelerden donakalmış
yıldızların artsız aralıksız döngüleri
yürekten olmayan mırıltılar
nemli ve puslu
soylu tazılar gibi çöken sis
insancıl,neşeli,mutluluk duyan bir adam
ateşli gerilimler,anlamlı suskunluklar & yaşayabilen
kutsal değerlere karşı
zekasının kıvraklığıyla şimşekler yağdırdığı
uysal kuzular,altın ve gümüş kapları
İsa heykelleri
iç taç,tinsel erk, bir puta tapan
alaycı gülüş
küçümseyici ünlemlerini onaylayan bir homurtu
dişsiz ama doymak bilmez ağızdan
öpmem için ağzını uzattı bana
hiçbir anlatımı olmaksızın dik dik
düşünce ve tutkuları gizlemekte olduğu kadar
ötekiler gibi sevecen ve içten değildi
ancak nazik denilebilecek biçimdeydi
içim tedirginlikle ürperdi
bir kaygı belirtisi bir alay gölgesi
delici gözlerle bakıyor & şaşkın şaşkın
boynuzlara da gereksinim yoktur
zekası neredeyse Tanrısal usun niteliklerine bürünüyordu
asık suratlı
zehirler...sırtında kara lekeler var
susmam için yalvarıp yakardı
bütün bedenime ateşler bastı ansızın
yokluğumuza çıkmaya hazırdık
Ahmet SINAR
ADI : PAPATYA
trajik bir gecenin ardından
ansızın yok oldu; düzensiz ve ansızın
yüreğimde kocaman bir boşluk
Fansızca kitaptan çıkardığım birkaç not
ayrıntılı ve kesin
kısa ya da orta uzunlukta metinler
birkaç yüz sayfa öykü ve masal savrukları
usun alabileceği her türlü karamsarlık
fiziki çaba ve yoğun dürtüsel heyecan anları
İspanyolca bir nüsha; gölgeli gizeme bürünmüş
yedi güne ayrılmış
ateşleri tüm İtalya ve Fransa’yı boğmakta
gizemli ve yalıtılmış dünyasında
yedi günde yedi ölümle süren
söz vardı, gerçek onunla yüz yüze gelmeden
parça parça, kötülüğe yönelik istemin alaşımı
zavallı bir günahkarın yaşamından başka bir şey olmayan
ıssız kutsallığın dipsiz kuyusunda
kutsal rütbeleri alıp-satan
- bir aynadan ve bilmece gibi -
tek bir taht için iki imparator
düşünsel yaşamın sınırları
kırılgan nesneler,resimlenmiş anlar
doğanın maymunu yaşam
saatin, usturlapın ve m
mıknatısın yarattığı mucizeler
ruhun yarattığı hortlaklar
dervişlerin işe koyuldukları gün
taşa kazınmış kuşku
dirilen İsa’nın simgesi
gün ışığında ötmeyen tembel horozlar
gece yarısı duası, saatler dolunca
çan çalarak dolaşan kilise tonozları
altmış ses,karanlık tehditler
Tanrı Baba’nın adında birleşip
yok olur gider
insan bacaklarıydı kanla dolu küpün içi
hiçbir anlam taşımaz
kimse Poetica’nın ikinci kitabını okumamıştı
etin alçaltıcı günahı
kuzey kulesinden doğu kulesine
öykü içine dokunur. ne deve ne kuş
yüksek sesle gülen deli; Parisli mantıkçı
Tanrısal öfkenin kötülükleri
başka yalnızlıkların kıyısı
ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir
bedenin günahı
cennet dingin ama yeryüzü karanlık
boynumuzda on taç, dilinde üç küfür
kemik mezarlıkları ölü rahiplerin nöbet tuttuğu
sunak taşından bin iskelet
-- sağdan 4. kafatası:gözlerine bas
bin yıl olalı 3 bin yıl geçti
birinci melek ilk borazana üfledi
kanla karışık is ve ateş çıktı
yasağı çiğnedi, labirentlerin mührünü kırdı
murana balıklarını besliyormuş
gölgeye çekildi sur
giysimin altında lamba,bronz üç ayaktan
kukuletalarını yüzlerine çektiler
hücrelerine yağmak üzere
şamdanın parıltısıyla aydınlanan kilise bomboş
bir kemik mezarlığını andırıyordu
kaval kemiği yığını üstüne
kabartma içinde görünen göz uçları
boş ve derin bir dizi kafa tası
yüreği korkuyla doluyordu
sözcükleri alçak sesle yineledi
etsiz yüzün çukurlarına
boğuk bir gıcırtı işittik
sunak kımıldadı
birkaç nemli basamak
eller gördüm,ölü parmaklarıyla iç içe geçmiş
bir gıcırtı bir devinim
sütunlar arasında yankılandı
güneş sunağı aydınlatıyor
zaman duygumu yitirdim
suskunluk ve karanlığın nedenleri
en iğrenç duyguların arasında
o garip diliyle gülümsedi
kuş leşleri mezarları kazıp
bir güldürü oyuncusuymuş gibi
yüzünde,
ölü eti yiyen umarsız bir insanın yüz buruşturması
çılgına dönen kalabalık
kırık dökük sözcükler
beylerin zorbalığına boyun eğmiş
sahte buyruk ve papalık mührü
günah bağışlayanlar,af satanlar
kahinler,falcılar ve kara büyücüler
bedenleri su toplamış saralı deliler
ağızları kan rengi
suyun ateşi arıtması gibi
cinlerin kendine özgü adları
akıp giden çamur seli
kutsal değerleri alıp-satan
bacılar dediği kurbanlar,
onların çıplak etleri
Tanrı’ya sunuyor “barış öpücüğü” dediği öpücüğü
yabanıl yüzlü tatlı bir ışıltıyla
gezgin yoldaşların dillerinde
çobanların anlayabildikleri sözcüklerle
devinimin görkemli özeti gibi
Şeytan’ın yasasını Tanrı’nınkinin yerine koyarak
büyük, çamurlu sapkınlık ırmağında
-ayrım sorunun kendisi katarlar ise başka-
Tanrı ve sağtöre anlayışını öngörüyor
yaşatan şeyle öldüren şeyi
aykırı şeytanca çelişkiler yumağı
kendi kendini lanetlediğine inanmakta
iyi koyunlarla kötü koyunlar
çobanlarla köpekler savaşır
parçalamaktan başka şey düşünmeyen
sürünün kıyısında kalan insanlar
birbirlerinden nefret ederler
hortlak sürüsü gibi
Tanrı’nın kullarını değiştirmek olanaksızdır
leşle beslenen yırtıcı kuşlar konuşmaya başlamış
-- özgür ve tutsak tüm insanların atini yiyin!!!
demek ki iyi kuşlar değildi bunlar
İsa’nın izinde ; çıplak,yalınayak oradan oraya
alım-satım sevgisi arasında
burç kadranını dış çembere koyarak
labirentin bilmecesi
kendi dilinde bir ünlem koyuverdi
sözcük, açık saçık bir şekilde çınladı
bir öğretim harikası
mucizenin olduğunu varsaysak bile:
labirent labirenttir
düzenle sağlanan karışıklık,ince hesaplar
PAPATYA II
güzel ve ürkütücü genç bir kız
Bakire Meryem yontusunun yanında
İyiyi kötüden ayıran çizgi öylesine incedir ki
İncil: ‘yoksullara verin’ der; serserilere değil
Eski ve Yeni Ahitler
Babil yosmasından sakın!
kendi kendini lanetlemezdi.lanetlenmiş İblis
sözcükler dudaklarımın yüzeyine yükseldiler & dilsiz
sevi gelince, insanın elinden bir şey gelmez
Ey aşk! zevklerin kızı...
krallar bile senin saç buklelerinin tutsağı oldu
bir ordu gibi korkunç
erdem gördüğünü sevmektedir
günahkar ve hasta usumun sınırları
güneşin hakkıdır bu
insanı ışıklarıyla delik deşik eder
yaralar büyür,insan açılır
kendi kendinden geçişine tanık olur
gözyaşına boğuldum hiçbir şey saklamadan
kendini yok sayacak koşullar içinde
konuşması ateş gibidir
yüreği bir ağ,elleri bağdır göklerin egemenliğinde
hiç günah işlememiş kraliçe
kösnül bir rahibe iğrençliğinde
--bir fahişe ! dedim, tiskintiyle
kilisenin büyüsü,tenimin gururu
denizin üçte biri kana dönüştü
üçüncü kardeş ortadan kayboldu
dördüncüsünden korkun
ortalık neredeyse karanlık
ocakta taze küller, beyaz ve gevşek
kızardım, ürperdim
dili kara eski bir hırsızlık olayı
bedenin ve ruhun çarpıntıları
tanyeri ağarıyordu duvarlar boyunca &sıralanan
ortak bir giz, suç ortağı, günah arkadaşı
etten kemikten yapılmış insan
etin çağrısına uydum
küçük-zavallı günahlar
anasıyla babası toprak kölesiydi
deliler şenliği,görkemli bir karnavaldı
kurda kuşa yem olmadan önce
artık efendiler ve Tanrılar yoktu
her şey alt üst edildi
dili yakan acı bir dil
acılar içinde kıvranıyor
günahın yerini pişmanlık almış
ruhun gözleri savaş için donanmış bir ordu
yüzünde dünyanın tüm sevinçleri
kışkırtıcı günah çekicilikleri
Tarı’nın parmağıyla yazılmış uçsuz bucaksız
kutsal usun çelişkiler gizemi
kösnüllüğe çare arayan iyi şeylerin en tatlısı
ussal ruhun ilkeleri, düşsel açlık
birbiriyle çalışan dingin ışık, duygunun pençesine
günahkar tutkular
dilin büyüsel gücü,günah çıkarma oyunları
içsel mutluluk&günahkar da olsa
soyluların güçlülerin bodur gövdeleri
gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi
Ağustos böcekleri .........gizemli buyrukları
kutsal nesnelerden donakalmış
yıldızların artsız aralıksız döngüleri
yürekten olmayan mırıltılar
nemli ve puslu
soylu tazılar gibi çöken sis
insancıl,neşeli,mutluluk duyan bir adam
ateşli gerilimler,anlamlı suskunluklar & yaşayabilen
kutsal değerlere karşı
zekasının kıvraklığıyla şimşekler yağdırdığı
uysal kuzular,altın ve gümüş kapları
İsa heykelleri
iç taç,tinsel erk, bir puta tapan
alaycı gülüş
küçümseyici ünlemlerini onaylayan bir homurtu
dişsiz ama doymak bilmez ağızdan
öpmem için ağzını uzattı bana
hiçbir anlatımı olmaksızın dik dik
düşünce ve tutkuları gizlemekte olduğu kadar
ötekiler gibi sevecen ve içten değildi
ancak nazik denilebilecek biçimdeydi
içim tedirginlikle ürperdi
bir kaygı belirtisi bir alay gölgesi
delici gözlerle bakıyor & şaşkın şaşkın
boynuzlara da gereksinim yoktur
zekası neredeyse Tanrısal usun niteliklerine bürünüyordu
asık suratlı
zehirler...sırtında kara lekeler var
susmam için yalvarıp yakardı
bütün bedenime ateşler bastı ansızın
yokluğumuza çıkmaya hazırdık
Ahmet SINAR
ADI : PAPATYA
trajik bir gecenin ardından
ansızın yok oldu; düzensiz ve ansızın
yüreğimde kocaman bir boşluk
Fansızca kitaptan çıkardığım birkaç not
ayrıntılı ve kesin
kısa ya da orta uzunlukta metinler
birkaç yüz sayfa öykü ve masal savrukları
usun alabileceği her türlü karamsarlık
fiziki çaba ve yoğun dürtüsel heyecan anları
İspanyolca bir nüsha; gölgeli gizeme bürünmüş
yedi güne ayrılmış
ateşleri tüm İtalya ve Fransa’yı boğmakta
gizemli ve yalıtılmış dünyasında
yedi günde yedi ölümle süren
söz vardı, gerçek onunla yüz yüze gelmeden
parça parça, kötülüğe yönelik istemin alaşımı
zavallı bir günahkarın yaşamından başka bir şey olmayan
ıssız kutsallığın dipsiz kuyusunda
kutsal rütbeleri alıp-satan
- bir aynadan ve bilmece gibi -
tek bir taht için iki imparator
düşünsel yaşamın sınırları
kırılgan nesneler,resimlenmiş anlar
doğanın maymunu yaşam
saatin, usturlapın ve m
mıknatısın yarattığı mucizeler
ruhun yarattığı hortlaklar
dervişlerin işe koyuldukları gün
taşa kazınmış kuşku
dirilen İsa’nın simgesi
gün ışığında ötmeyen tembel horozlar
gece yarısı duası, saatler dolunca
çan çalarak dolaşan kilise tonozları
altmış ses,karanlık tehditler
Tanrı Baba’nın adında birleşip
yok olur gider
insan bacaklarıydı kanla dolu küpün içi
hiçbir anlam taşımaz
kimse Poetica’nın ikinci kitabını okumamıştı
etin alçaltıcı günahı
kuzey kulesinden doğu kulesine
öykü içine dokunur. ne deve ne kuş
yüksek sesle gülen deli; Parisli mantıkçı
Tanrısal öfkenin kötülükleri
başka yalnızlıkların kıyısı
ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir
bedenin günahı
cennet dingin ama yeryüzü karanlık
boynumuzda on taç, dilinde üç küfür
kemik mezarlıkları ölü rahiplerin nöbet tuttuğu
sunak taşından bin iskelet
-- sağdan 4. kafatası:gözlerine bas
bin yıl olalı 3 bin yıl geçti
birinci melek ilk borazana üfledi
kanla karışık is ve ateş çıktı
yasağı çiğnedi, labirentlerin mührünü kırdı
murana balıklarını besliyormuş
gölgeye çekildi sur
giysimin altında lamba,bronz üç ayaktan
kukuletalarını yüzlerine çektiler
hücrelerine yağmak üzere
şamdanın parıltısıyla aydınlanan kilise bomboş
bir kemik mezarlığını andırıyordu
kaval kemiği yığını üstüne
kabartma içinde görünen göz uçları
boş ve derin bir dizi kafa tası
yüreği korkuyla doluyordu
sözcükleri alçak sesle yineledi
etsiz yüzün çukurlarına
boğuk bir gıcırtı işittik
sunak kımıldadı
birkaç nemli basamak
eller gördüm,ölü parmaklarıyla iç içe geçmiş
bir gıcırtı bir devinim
sütunlar arasında yankılandı
güneş sunağı aydınlatıyor
zaman duygumu yitirdim
suskunluk ve karanlığın nedenleri
en iğrenç duyguların arasında
o garip diliyle gülümsedi
kuş leşleri mezarları kazıp
bir güldürü oyuncusuymuş gibi
yüzünde,
ölü eti yiyen umarsız bir insanın yüz buruşturması
çılgına dönen kalabalık
kırık dökük sözcükler
beylerin zorbalığına boyun eğmiş
sahte buyruk ve papalık mührü
günah bağışlayanlar,af satanlar
kahinler,falcılar ve kara büyücüler
bedenleri su toplamış saralı deliler
ağızları kan rengi
suyun ateşi arıtması gibi
cinlerin kendine özgü adları
akıp giden çamur seli
kutsal değerleri alıp-satan
bacılar dediği kurbanlar,
onların çıplak etleri
Tanrı’ya sunuyor “barış öpücüğü” dediği öpücüğü
yabanıl yüzlü tatlı bir ışıltıyla
gezgin yoldaşların dillerinde
çobanların anlayabildikleri sözcüklerle
devinimin görkemli özeti gibi
Şeytan’ın yasasını Tanrı’nınkinin yerine koyarak
büyük, çamurlu sapkınlık ırmağında
-ayrım sorunun kendisi katarlar ise başka-
Tanrı ve sağtöre anlayışını öngörüyor
yaşatan şeyle öldüren şeyi
aykırı şeytanca çelişkiler yumağı
kendi kendini lanetlediğine inanmakta
iyi koyunlarla kötü koyunlar
çobanlarla köpekler savaşır
parçalamaktan başka şey düşünmeyen
sürünün kıyısında kalan insanlar
birbirlerinden nefret ederler
hortlak sürüsü gibi
Tanrı’nın kullarını değiştirmek olanaksızdır
leşle beslenen yırtıcı kuşlar konuşmaya başlamış
-- özgür ve tutsak tüm insanların atini yiyin!!!
demek ki iyi kuşlar değildi bunlar
İsa’nın izinde ; çıplak,yalınayak oradan oraya
alım-satım sevgisi arasında
burç kadranını dış çembere koyarak
labirentin bilmecesi
kendi dilinde bir ünlem koyuverdi
sözcük, açık saçık bir şekilde çınladı
bir öğretim harikası
mucizenin olduğunu varsaysak bile:
labirent labirenttir
düzenle sağlanan karışıklık,ince hesaplar
PAPATYA II
güzel ve ürkütücü genç bir kız
Bakire Meryem yontusunun yanında
İyiyi kötüden ayıran çizgi öylesine incedir ki
İncil: ‘yoksullara verin’ der; serserilere değil
Eski ve Yeni Ahitler
Babil yosmasından sakın!
kendi kendini lanetlemezdi.lanetlenmiş İblis
sözcükler dudaklarımın yüzeyine yükseldiler & dilsiz
sevi gelince, insanın elinden bir şey gelmez
Ey aşk! zevklerin kızı...
krallar bile senin saç buklelerinin tutsağı oldu
bir ordu gibi korkunç
erdem gördüğünü sevmektedir
günahkar ve hasta usumun sınırları
güneşin hakkıdır bu
insanı ışıklarıyla delik deşik eder
yaralar büyür,insan açılır
kendi kendinden geçişine tanık olur
gözyaşına boğuldum hiçbir şey saklamadan
kendini yok sayacak koşullar içinde
konuşması ateş gibidir
yüreği bir ağ,elleri bağdır göklerin egemenliğinde
hiç günah işlememiş kraliçe
kösnül bir rahibe iğrençliğinde
--bir fahişe ! dedim, tiskintiyle
kilisenin büyüsü,tenimin gururu
denizin üçte biri kana dönüştü
üçüncü kardeş ortadan kayboldu
dördüncüsünden korkun
ortalık neredeyse karanlık
ocakta taze küller, beyaz ve gevşek
kızardım, ürperdim
dili kara eski bir hırsızlık olayı
bedenin ve ruhun çarpıntıları
tanyeri ağarıyordu duvarlar boyunca &sıralanan
ortak bir giz, suç ortağı, günah arkadaşı
etten kemikten yapılmış insan
etin çağrısına uydum
küçük-zavallı günahlar
anasıyla babası toprak kölesiydi
deliler şenliği,görkemli bir karnavaldı
kurda kuşa yem olmadan önce
artık efendiler ve Tanrılar yoktu
her şey alt üst edildi
dili yakan acı bir dil
acılar içinde kıvranıyor
günahın yerini pişmanlık almış
ruhun gözleri savaş için donanmış bir ordu
yüzünde dünyanın tüm sevinçleri
kışkırtıcı günah çekicilikleri
Tarı’nın parmağıyla yazılmış uçsuz bucaksız
kutsal usun çelişkiler gizemi
kösnüllüğe çare arayan iyi şeylerin en tatlısı
ussal ruhun ilkeleri, düşsel açlık
birbiriyle çalışan dingin ışık, duygunun pençesine
günahkar tutkular
dilin büyüsel gücü,günah çıkarma oyunları
içsel mutluluk&günahkar da olsa
soyluların güçlülerin bodur gövdeleri
gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi
Ağustos böcekleri .........gizemli buyrukları
kutsal nesnelerden donakalmış
yıldızların artsız aralıksız döngüleri
yürekten olmayan mırıltılar
nemli ve puslu
soylu tazılar gibi çöken sis
insancıl,neşeli,mutluluk duyan bir adam
ateşli gerilimler,anlamlı suskunluklar & yaşayabilen
kutsal değerlere karşı
zekasının kıvraklığıyla şimşekler yağdırdığı
uysal kuzular,altın ve gümüş kapları
İsa heykelleri
iç taç,tinsel erk, bir puta tapan
alaycı gülüş
küçümseyici ünlemlerini onaylayan bir homurtu
dişsiz ama doymak bilmez ağızdan
öpmem için ağzını uzattı bana
hiçbir anlatımı olmaksızın dik dik
düşünce ve tutkuları gizlemekte olduğu kadar
ötekiler gibi sevecen ve içten değildi
ancak nazik denilebilecek biçimdeydi
içim tedirginlikle ürperdi
bir kaygı belirtisi bir alay gölgesi
delici gözlerle bakıyor & şaşkın şaşkın
boynuzlara da gereksinim yoktur
zekası neredeyse Tanrısal usun niteliklerine bürünüyordu
asık suratlı
zehirler...sırtında kara lekeler var
susmam için yalvarıp yakardı
bütün bedenime ateşler bastı ansızın
yokluğumuza çıkmaya hazırdık
Ahmet SINAR