Perdeler, Perdeler…
Buğulu camlara yapışmış binlerce yağmur damlası, kuruyuncaya kadar öylece duruyorlar.
Boşluğumdan iğneleyici sözler seçiliyor. Gibi gibilerle ‘’yeter’’ oyunu oynamaktan ses gelmez oldu Dünyadaki varoluşumdan. Soluğumu duyup da, ne yapacağımı bilmez oldum.
Almaya çalışırken geri yapraklarımı, avuçlarım terler oldu. Buğuların sıcağını göremiyorum artık. Hislerim, kimbilir kimlerin sakladığı kaybolmuş şehirlerde kaldı. Kayboluşlarını izlerken, arkalarından doya doya son birkez bakmayı unutmuşum. Unutmamam gerekenleri yutmuş, benzimin sarısını soluyup durmuşum.
Tırnaklarımda garip siğiller çıkıyor.
Aynalarda ne önümde ne de arkamda görünen var. Nerede bunlar? Soru işaretlerini dillere kim çıkarttı? Deniz köpüklerinin sesini duymaz oldum. Fısıltılarımın hisleri dallara tutundu, bozuldu. Sevgimi, yerini hatırlamadığım derin dipli karanlık kuyuya serpiştirip, üzerini çığlıklarımla, saç tellerimle, kokumla, terimle, yaşımla, gözyaşımla, boğazımda saklı binbir sözcükle kaplayıp da, mumyalamışım.
Şimdi ekşi kokusu yayılıyor yavaş yavaş yaşamımda. Rahat uykularımdan uyandıran kokusu..
Yaşamımda bir saklı küf, küf ki beynimin bilmemneresinde… Ses duymuyorum. Çınlamalar yankılarımı susturdu. Tadımı, kokumu silmişim.
Yeniden çizemiyorum…