Bu sabah yürüyüşleri hiç iyi gelmiyor son zamanlarda bana, ya bir martının son nefesinde asılı kalıyor günüm, ya da bir çocuğun can kırıklarını biriktiriyorum. Eşim “spor daha iyi düşünmemi sağlıyor” der hep, ben de daha iyi mi görüyorum acaba?
"Neden kemiriyorsun tırnaklarını
-neden acı veriyorsun kendine çocuk?"
"Fiziksel acı istiyorum ablam
-ruhumdakiler azalsın diye…."
Kan damlıyordu parmak uçlarından, kim bilir kaç doğmamış gülceler boğulmuştu
gözyaşlarında. Sevgiye aç bakışlarında davet vardı , bir öpücük astım yanağına , anlık bir huzur oluştu sesinde ve takvimsiz acıları kustu gözleri.
Belli çoktan dönmüştü sırtını umutlarına, arkasını dönse hayal kırıklarını toplayacaktı nasılsa, açılan bir kucak sunmamıştı ki yaşam, koşup sarılsın ona.
Anne olunca biraz da Donkişot oluyor insan, çıkartıp kınından kılıcımı meydan okudum bu küçücük çocuğa.
-Kocaman yıllar var önünde, bu yaşta bu bezginlik niye? Bırak tırnaklarını kemirmeyi hayatı kemirmeye başla bakalım.Bir sürü kapı var aralayacağın , hadi gir birinden içeriye..
“Umutsuzluk diyarına gitme! Umutlar vardır
Karanlık tarafa gitme! Aydınlıklar vardır”
Mevlana
Suyun dalgalanması ve durulması gibiydi yüzü ve sordu.
-Bu dediklerine sen inanıyor musun abla?
Duraksadım, vereceğim cevaba ben inanıyor muydum?Birini kazanma çabası inanmakta zorlandığım şeyler için yalan söylemeye değer miydi?Çelişkilerim bir duvar gibiydi önümde.
Yalan söylemeye karar verdim, gözlerinin içine bakarak hem de..Bu doğru muydu sizce?
18/Şubat/2006