Sana kal diyemedim giderken ardından... öylece bakakaldım ne bir ses ne bir seda
Hoşça kal demek bile zor geldi diyemedim... nasıl derdim sana veda edeceğimi bile bile, yüzünü göremeyeceğimi, sesini duyamayacağımı bildiğim halde ve sana dokunamayacağımı.... yokluğunla baş başa kalmak ölüm geldi
Sustum .... ağladım... ağladım... sustum.. günlerimi yapayalnız geçirdim bedenen
Ama ruhum sana tutsak...
Resimlere baktım yakmak istedim birer birer kıyamadım... çıkmadım hiçbir yere bir zaman çıkamadım yarım kalmış biriydim nasıl bakardım etrafımdakilere ve öyle mutlu insanları gördükçe içim içimi yemez miydi hiç?! Açmadım çalan telefonları konuşmak ne zordu ne zor geldi bir bilsen cevap vermek nasılsın diyenlere.
Sonra sonra adım attım gezdiğimiz yollara ... martılara simit attım seni anlattım her geçen anımızı tek tek...
Seni düşündüm gözlerim sabah nöbetlerinde .... ne önemi vardı ki artık zamanın. Dün gibi aklımdayken gidişin! Arkana dönüp bakmamıştın bile. Sevda dediğin bu kadar basitmiş demek senin lugatında bendeyse can pahasına sevmekti. Sözler yeminler havada gezinip bizleri terk etmiş ki ne söz vardı geride ne yemin kaldı.
Bügün nasılım diye merak etmezsin ya gerçi etseydin ahh bir arkadaş gibi el gibi sorsaydın hatırımı hiç değilse ..... kuru bir yaprak misaliyim sonbaharda hangi ağacın dalından düştüğüm mühim değil savrulduğum yerse belirsiz...
Kuru bir yaprak işte ....
Satırlardan Dökülen Damlalar... (3)
sana kal diyemedim giderken ardından...