yazı resim

Sana bunları yazarken biliyorum ki sen zaten hiç olmadın, olmayacaksın da! Ne varsa sana ait, sen sandığım, bir rüya; gerçek gibi aldandığım!

Hatırlar mısın, her sokak çeşmesinden su içtiğimiz hayal günlerimizden bir gündü! Biraz gençlik vardı serde, biraz da delilik... Gönlümüz hoştu, bu doğru! Ama ellerimiz hiç boş kalmazdı; ellerimize sebep... En çok yokuş aşağı inişleri severdik; elele, koştura koştura... Kâh sen beni çekerdin yüreğinin merkezine, kâh ben seni… sevdanın en güzel mevsimine! Tam on üç çeşme saymıştık. Biz uğuru da uğursuzluğu da sevdamızın beyaz sayfasına beyaz bir nokta diye yazmıştık. Tam on üç çeşme saymıştık; her birinden birbirimizin avuçlarıyla aşkın âb-ı hayatına kandığımız. Sokak çeşmeleri yalancı şahitlik yapıyormuş şimdi bize. Mutlu görmüşler bizi, elele, sevinç içinde... Sokak çeşmeleri yalancı şahitlik de yaparmış bize! Kim inanır ki bakıp şu halimize?

Çeşme başlarında sokak çocukları... Sen en çok kız çocuklarını severdin, ben hepsini... Çantanda her zaman büyük marketlerden aldığın bir şeyler olurdu çocuklar için. Sen onları çocuklara verirken sevincinize bakardım; sen mi daha çocuktun, onlar mı; anlayamazdım! Ben seni, bu çocuksuluğuna sebep bir türlü âşkıma doyuramadım. Ama bir görseydin yüzündeki insanların gönlünü ferahlatan gündoğumu manzarası kadar hoş gülücüklerini... Bir görseydin, o gülücükleri gören gözbebeklerimin sevdana erimelerini!

O çocuklar adam olmuşlar şimdi. Biri hiç atmamış senin verdiğin çikolatanın kâğıdını. Atmamış, bir de üzerine senin ve benim adımı yazmış, yanyana... Küçükte bir kalb koymuş iki ismin tam ortasına. Nereden bulduysa bulmuş işte! Ve gösteriyormuş diğerlerine. Küçük kız iki isimden bir sevda masalı uydurmuş. Şimdi bu masala herkesi inandırmaya çalışıyormuş.

Masaldı işte! Ya da en tatlı yerinde gözümü sensiz karanlığa açtığım en hakikatli rüyalarım! O rüyalar ki şiirlerimi oralarda yazar, sana oralarda okurdum. Severdin her şiirimi çünkü rüyalarımda her şiirimi sana yazar, bir tek sana dokurdum;

Hangi bahar bitirir seni bir daha çöl yüreğimde
Çorağıma kanma yârim, derinim âb-ı hayat benim
Ne vakit düşüverse hüsn-ü hayalin gönlüme
Derdim olur inan, dünyama sensiz gelen rahat benim
Hangi bahar bitirir seni bir daha çöl yüreğimde

Âşk-ı Züleyha’nın sönmeyen ateşi yanar içimde
Divâne sitemime bakıp da sitemkâr olma ey yâr
Yemede, içmede, uyumada... anla, türlü biçimde
Bilinmez nedendir, aklımda hâlâ gözlerin; füsunkâr
Âşk-ı Züleyha’nın sönmeyen ateşi yanar içimde

Ben Züleyha’ydım, sen uğruna yanası olduğum Yusuf’un saçının bir teli… Ben Züleyha’ydım, sen Âşk’a çağıran İbrahim’in sesinin bir nağmesi… Ben Züleyha idim, sen ise nefesim! Tutmalıydım seni, hep içimde kalasın diye; ama sen duramaz giderdin. Bilmem, dar mı gelirdi “hiçbir yere sığmayanın sığdığı” gönlüm sana! Bense ardından şaşa bakan bir divâne… ve yağmur ve kediler ve gece ve kıyam ve dua ve …

sen ateşlere yanmayasın diye
gözlerimle su taşıdım sana her gece...

Ama sana bunları yazarken biliyorum ki sen zaten hiç olmadın, olmayacaksın da! De ki masaldı, bir masal işte! Ya da en tatlı yerinde gözümü sensiz karanlığa açtığım rüyalarım! Ne varsa sana ait, sen sandığım, bir hayalmiş; gerçek gibi aldandığım!

Yorumlar

Başa Dön