Sessizliğin Sesi

Devrik de olsalar, cümleler benim. Ben, kendi dünyamda açtığım işte bu pencereden bakıyorum hayata.

yazı resim

] ]
Yazılarımı gözden geçirirken sık sık dramatik düşüncelere teslim olduğumu fark ettim. Şüphesiz, o cümlelerin sebepleri vardır, yine de herşeye rağmen böyle gelmelerine izin vermemeliydim. Bu bir pişmanlık veya yazdıklarımdan vaz geçmek gibi bir durum değil, sadece o satırların arasına daha çok umut, daha çok iyimserlik serpiştirebilirmişim düşüncesi. "Söylenen söz-atılan ok" misali hedefine varır mı varmaz mı tasasında olmadım, bir mesaj verme kaygımız da yok, bu yüzden: "olsun - diyorum - öyle gelmiş, öyle göndermişim". Günler hep aynı başlayıp bitmiyor, insan hali hep aynı olmuyor deyip
sayfaları geçiyorum.

Yazmak, pencereyi açıp hayata bakmak gibi, en azından benim benzetmem bu. Kelimelere dökülen düşünceleri görmem, duymam, hayatın sessizliğinden çekip çıkarmam gerek önce. Devrik de olsalar, cümleler benim. Ben, kendi dünyamda açtığım işte bu pencereden bakıyorum hayata. Şikayet etmek, imalarda bulunmak, kendimi anlatmak, yol göstermek değil yazılarım, pencereme yansıyanların gölgesi.

Yazmak, el yordamıyla yürümek gibi. Bazen yolunu zor bulursun, dizlerin yaralanır, kıymıklar saplanır etine, sızım sızım kıvranırsın, yine de yola devam etmek hep aklında. Atlaya atlaya inen şelale gibidir yazmak: hür ve coşkulu. Birikir, birikir ve içinden dışına dökülür, aniden bastıran yağmur gibi, bazen ılık, bazen buz gibi soğuk.

Yazmak, Aşk'ın yürekten kocaman dalgalarla taşması. Aşk'ın sonsuz gülümsemesini tüm evrene göndermektir yazmak. Hislerin benzersiz melodisini dizelere dökmek, renklerini cümlelerle resmetmek.
Yazmak, sessizliğin sesi olmaktır, yeter ki kaygılarla, hırs ve kin ile silahlanmasın satırlar...

eylül

Başa Dön