Siyah

Her siyah, uzun saçlı kadını görüşümde içim acıyordu. Hemen kıyaslamaya başlıyordum, kendimi ve o kadını.. Yüzünü, gözünü, kaşlarını, bacaklarını, mini eteğini, ayakkabılarını, rujunu, küpelerini.. Onun evinin en güzel odasında siyah uzun saçlı,

yazı resim

]Her siyah, uzun saçlı kadını görüşümde içim acıyordu. Hemen kıyaslamaya başlıyordum, kendimi ve o kadını.. Yüzünü, gözünü, kaşlarını, bacaklarını, mini eteğini, ayakkabılarını, rujunu, küpelerini.. Onun evinin en güzel odasında siyah uzun saçlı, gülümseyen bir kadın fotoğrafı vardı çünkü. Ve o kadında o evin anahtarı vardı. 1 yılı aşkındır birlikteydiler. Birlikte gülmüş, birlikte ağlamış, birlikte tatile gitmiş, birlikte uyumuş ve belki her gün sevişmişlerdi.

Sürekli yaşadıklarını hayal etmeye çalışıyordum. Çünkü onların ikisi de benim hayatımdaydı. Ben kadının hayatında değildim ama kadın benim hayatımdaydı. Nefret etmiyordum ondan. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Acaba nasıl biriydi? Ne konuşur, neye güler, nasıl hareket ederdi, merak eder dururdum. Hasta mıydım bilmiyorum. Bunları hissetmemem mi yoksa hissetmem mi daha normal olurdu bilmiyorum.

Sonra onun diş fırçası vardı banyoda. Pijamaları dolapta. Tokaları komidinlerin üzerinde. Terliklerini ise ben bile giyiyordum. Hayatımdaydı işte, sevdiğim adamın sevgilisi olarak.

Hiçbiri olmasa o hiç, ondan bahsetmekten çekinmezdi. O gelecek derdi, senin firar etmen gerek. Ben geleceğim diye kadının resmini kaldırmazdı, onun hediye ettiği üzerinde “seni seviyorum” yazan minderi de. Beni apar topar evden yollardı. Sonra belki haftalarca aramamak üzere. Bakireydim hala ama orospu gibiydim. Seviş ve ortadan kaybol denilen biri gibi. Sonra nasıl olduğu sorulmayan. Bir derdi olup olmadığı düşünülmeyen.

Hüsnü kuruntumdu büyük ihtimalle, o eve her çağırıldığımda bana ihtiyaç duyulduğunu hissediyor olmam. En azından çağırıldığım saniye, bir şeylerin karşılıklı olduğunu düşünmem. Benim onların arasında ne işim vardı bilmiyorum. Sorduğumda cevap; “seni özledim” ya da “seni seviyorum” olmazdı hiçbir zaman. Biblo gibiydim (çok güzel filan değildim ha), huzur doluydum bütün bunların bende bıraktığı hastalıklı duruma rağmen, çıtı pıtıydım. Kırılgandım belki bu sonuncusunun anlamı.. Ama beni kırmamak için en ufak bir çaba göstermezdi. Sanki bir kastı vardı bana. Bir türlü gidememesi değil, bir türlü gitmemesi ve hep uzak olması, sanki çıtı pıtının içindeki gücü yok etme becerisini gösterebilmeliydi büyük bir insan olarak...

Ama ben hiç ama hiç güçlü değildim. Sadece ölemiyordum işte. Hepsi bu. Sadece ölemiyordum. Hayatımın katlanacak hiçbir tarafı kalmamıştı.

Başa Dön