Bozulmuş kara büyülerin güz-yılına hükmeden
Renksiz bir his gibi yankılanırken
Göçmen kuşların kanat çırpışları
Gizemli bir ses çoğalır ormanda
Ürperir dizelerin imgesel yakarışları
Düşlerine, gerçekliğin paslı kılıcı saplanır
Usul usul işlenirken tenine kristalleşen yalnızlık
Zorken sarmak böylesi yaralarını
Hece hece ayrılmış sözcüklerin
Buruk tadı yayılır dudaklarına
Yitik mevsim çiçeklerinden yapılmış iksirin
Buzullarında alev alır apansız sayrılık
Oysa sımsıkı sarılır kırık notalarına
Tutuk viyolonselin
Sanrılara damlayan saklı gözyaşlarının tınılarıyla
Parçalanır hüzünler kızgın fırçanın vuruşlarında
Çaresizliğin duvarında renkler dağılır
Kaçışır şekiller yaslı gri çatlaklara
Tarifsiz bir boşluk bırakarak ruhunda
İlerlerken sal karanlık sularda
Sona ererken tılsımlı opera
Sahipsizliğinde viyolonselin
Amansız sisin arasında
Ve saklanırken batık masal
Su damlalarının yalnızlığına
Ne gizlenir yazılmamış sonelerin uyaklarına
Umutsuz hecelerin gerçekdışı akımına ne saklanır
Nedir yüklenen sancılı gökyüzünde yağmur bulutlarına
Ürkekliğin perdesini usulca araladığında
İyice bak ayın karanlık yanının aydınlanışına
Kuytulara kaçışlarında takip edilen gölgelerin
Ve serin rüzgarın umarsız susuşlarında
Korkarak dokunuşuna bak
Tan ağartısının ayrılık atmosferine
Rengini yitiren güllerin incinen kokusunda
Yok olurken renklerine küsen resim
Sona eren aryayla
Artık yaşama döndürülemeyen
Bir cansızlık sığınır, yazık!
Küçülen gözbebeklerinin hıçkırıklarına
Oysa şiirim;
Silinemeyecek bir sonenin ölümsüzlüğünde
Gerçek bir hece bağışlayacaktım sana…
R. Ezgi Çakıroğlu