Sükût vezninde söylenmiştir!
Kan damarı kesildi de kandan damar aktı.
İnsanların beyinlerine düştü geceler.
Geceden döküldü heceler,
Heceler ki, korkunun annesi olmuş yalnızlıkta…
Ciğerden gelen yağmurların gözyaşı,
Sükûtun elinde büyüyen bir bıçak gibi
Ortadan keser zamanı…
Bir yanda ölümsüzlüğün resmi,
Diğer yanda resmedilmiş bir ölüm…
Kabul olunan gerçekler gibi,
Gecenin saçlardan damlamakta korku…
Ve korkuyu yatıştırmak ister zekâsı insanın.
Çok zekidir ateşler, insanlar gibi…
Rüzgâr görmüş ateş gibi,
Korku görmüş insan gibi,
Omuzlarında taşır denizleri bir yağmur damlası…
Uçurum kenarında bir çiçek olmak,
Üşümenin zamanı örtünmüş haliyse;
Bir ahdin bahçesinde nazlanmak,
Kandan kesilen damlarlarda dirilmek gibidir…
Ve beyne düşen bir geceye dokunmak,
Gündüze hiç dokunamamak korkusundandır…
Kırılırsa gül, kırarsak bizler,
Yarım kalmışlığımız bize çok gelir demektir…
Ve eğer, ölüm hatırına yaşamanın adıysa hayat,
Şeklimizin sîretinde ağlayan bir çocuktur kalbimiz…
Ürpermenin tadına varamadan yaşamak,
İdrakin tablosunda renksiz kalmanın resmidir…
Bulunmamış ve söylenmemiş bir söz gibi
Ve hiç yazılamayacak bir şiir gibi,
Sonsuzluğun ucunda bekler özlenmişliğin güzelliği…
Kalbimizde gezinen bir kuyunun derinliğini,
Eğer hiç ölçmemişsek sevgi ellerimizle,
Yalandan yere düşünmenin aynasında
Çok kırdık bakışlarımızı demektir…
Üzülmek bir uzaklıktır o an ki,
Önümüzdeki ve arkamızdaki aynalar
Kırılamayacak kadar gerçektir…
Çok kelime varsa söylenecek,
O kadar sükût vardır susulacak…
Yaraları saramaz isek gece düşmeden beynimize,
Ve kanımızı durduramaz isek damar akmadan,
Güneşlere uzanmaya düşümüz yok demektir…
Gecenin zihninden korkuyu çekmek,
Yalnız bırakmaktır ümidi gündüzün gözlerinde…
Yalnızlık o demdir ki,
Sonsuzluğun ortasında ümidin saçlarındaki yıldız…
Gece ve korku ve kan ve damar ve aşk ve ateş ve gül;
Hepsi, sükût vezninde söylenmiştir…
Sükût vezninde dinlensin ve yaşansın diye...