Susuyorum…
Lacivert bir karanlığın tam ortasında buluyorum kendimi…
Gece…
Zifir zindan çökerken şehrin üzerine ve bütün ağırlığıyla da yüreğime…
Nedenini bilmediğim bir ağlamak içimde,
Bir yerlere sığdıramıyorum da yüreğimi…
Zaman…
İçimin sıkıntısını arttırıyor geçen zaman, saniyeler geçiyor, dakikalar, saatler…
Akrep, koyu renkli sevdaların vaktinde şimdi.
Yelkovansa peşi sıra takipte…
Yaşam akıp giderken böyle, zaman bir ölü sessizliğinde ve ellerimde bir hüznün ağırlığı ellerinin yerine…
Susuyorum…
Öyle büyük ki sustuğum yer, sadece ben değil içinde koca bir şehir, o şehrin sana çık/a/mayan caddeleri, bana çık/a/mayan sokakları, “biz” ol/a/mayan evleri, odaları sığıyoruz içine…
Yine de koskoca bir boşluk var içimde.
Hiç bir tümcenin tamamlayamadığı, hiç bir kelimenin ifade edemediği… senden gelmedikten, bende duyulmadıktan sonra…
Öyle büyük ki sustuğum yer, sadece sen değil içinde sana dair her şey; sevgim, saygım, özlemim, hayallerim, tarifsiz kırgınlığım, doğrularım, yanlışlarım… hepsi sığıyor içine…
Yine de koskoca bir boşluk var içimde, kimsenin dolduramadığı… sen gelmedikten sonra…
Gece…
Sonsuzluğun gri örtüsünü sererken bu şehre ve kefen misali yüreğime…
Zaman…
Kimsesizliğimi işliyor zaman,
Zaman seni çalıyor,
Zaman bizi çalıyor,
Zaman beni boğuyor…
Susuyorum…
Gözün görmediği mekanlarda, sözün terk edildiği susmalarda.
Gözden ve sözden uzak…
Lacivert bir karanlığın tam ortasında…
Dilek Şengel / 10 Temmuz 2009