Konumuzu işlerken hangi edebiyatı ele alacağımızı söyleyelim öncelikle. Türklerin İslam dinini kabulünden günümüze kadar gelen ve içeriğinde dini tasavvufi öğeler bulunan edebiyata çeşitli isimlendirmeler olsa bile daha çok Türk- İslam Edebiyatı denilmektedir. Yani sadece bir dönemi ele almayacağız.
Klasik Türk Edebiyatından; diğer adıyla Divan Edebiyatından başlayalım. Peygamberimiz Hz. Muhammed Klasik Türk Edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir. Yazılan eserlerde Allaha hamd ve senadan sonra çoğunlukla Peygamberimiz de anılmıştır. Manzum eserlerde de tevhit ve münacaatten sonra naatlere yer verilmiştir. 13. Yüzyıldan itibaren günümüze ulaşan divanların neredeyse hepsinde naat vardır.
Şairlerimizin naat yazmasındaki en önemli sebeplerden biri Allah Tealanın Kuranda Hz. Muhammedden övgüyle bahsetmesi, diğeri ise Peygamberimizin şefaatine mazhar olma isteğidir. Bunların yanı sıra divan şiiri sevgi temalıdır ve naatler sevgiyi anlatmak için çok güzel bir yol olduğundan divan şairleri naat yazarken edebi hünerlerini mükemmel bir şekilde gösterebilmişlerdir.
Naatlerde Arapça ve Farsça kelimelerle karşılaşılması çok tabiidir çünkü dini muhteva içerir. Şairler süslü kelimelerden ziyade içten bir söyleyiş yakalamışlardır. Şairler Onun hayatından, kişiliğinden, sözlerinden ilham alırlar.
Naat geleneğine nasıl gelindi sorusuna ise şöyle cevap verebiliriz. Önceden Arap edebiyatında Peygamberimizin hayatını anlatmak üzere siret ve siyer denilen eserler yazılmış, bunları Türk Edebiyatı da izlemiştir. Daha sonra hayatının her safhası için ayrı ayrı metinler kaleme alınmıştır. Bu metinleri şöyle sıralayalım;
Siyer: Peygamberimizin hayatının tamamını ele alan eserlerdir. Manzum ve mensur olarak ayrılır ancak Türk Edebiyatında ilk siyer çalışması Erzurumlu Mustafa Daririn 14.Yüzyılda yazdığı Mensur- Manzum karışık eserdir ve Mevlid türüne ilk orada rastlanır. Mevlid Peygamberimizin doğumunu anlatan eserlerdir. Hatta 13. Yüzyılda Ahmet Fakih tarafından yazılan eserde Mevlide benzer kısımlar vardır. Ancak müstakil olarak yazılmış ilk Mevlit Süleyman Çelebinin Vesiletün-Necat isimli eseridir. Manzum siyer diye adlandırdığımız Muhammediyelerin ilki ise Yazıcıoğlu Mehmet tarafından 15. Yüzyılda yazılmıştır.
Hilye: Peygamberimizin fiziksel özelliklerini, hal ve hareketlerini tasvir eder.( Peygamberimiz vefat etmeden kısa bir süre önce kızı Hz. Fatıma Onu artık göremeyeceğini söyleyince hilyesini yazması için Hz. Aliyi görevlendirmiştir.) en meşhur olan hilye 16. Yüzyılda Mehmed Hakaninin yazdığı Hilye-i Hakanidir.
Bunların haricinde daha birçok tür vardır; Miracname, hicretname, şefaatname, gazavatname, esmayı nebi, kırkhadis, mucizat ve naat. Naatler peygamberimizi övmek üzere yazılmıştır ve bütün nazım biçimleriyle yazılabilir.
Bahsettiğimiz türlere örnek verelim dilerseniz;
Vesiletün-Necat Süleyman Çelebi(Mevlid türünde 15. Yüzyılda yazıldı. Vaizin Peygamberler eşittir demesi üzerine meşhur eserini yazmıştır.)
Ümmetin olduğumuz devlet yeter.
Su Kasidesi Fuzuli (16. Yüzyıl- Su redifli olduğu için bu adı almıştır.)
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere gözyaşımdan su saçma ki,
bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)
Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp
iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.)
Sakın Terk-i Edebten Nabi (17. Yüzyıl Medineye girerken Nabinin bulunduğu kervan dinleniyor ve yolculardan biri ayaklarını kıbleye uzatmış yatıyorken Nabi yanına yaklaşıp bu sözleri söylüyor.)
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdur bu
Nazargâh-ı İlâhîdür makâm-ı Mustafâdur bu
(Burası Hz. Muhammedin makamı, Allahın nazar kıldığı yerdir, sakın edebe aykırı davranma)
Hayreti Divanı (16. Yüzyıl)
Sen Mustafaya şol kadar oldı mahabbetüm
Canum sever kimün ki ola adı Mustafa
(Sana sevgim o derecededir ki, adı Mustafa olan herkesi canım sever oldu.)
I.Ahmet Bahti (17. Yüzyıl Gördüğü rüyanın tesirinde kalarak Sultanahmet Camiine getirttiği kadem-i şerifi Eyüp Sultana geri yollamıştır ve kadem-i şerifin resmini sorgucuna yaptırıp bu beyitleri yazmıştır.)
Nola tacum gibi başumda götürsen daim
Kadem-i resmini(ayak izi) ol Hazret-i şah-ı Rusûlün
Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidür
Ahmedâ durma yüzin sür kademine o gülün
Şeyh Galip (18. Yüzyıl Hüsn-ü Aşkın yazarı)
Rahm eyle amân âteş-i hicrânına yakma
(acı bana, ayrılık ateşine yakma)
Şeref Hanım (19. Yüzyıl)
Sen gevher-i gencîne-i hikmetsin efendim
Deryâ-yı keremde dür-i kudretsin efendim
(sen hikmet hazinelerinin mücevheri, cömertlik denizinde kudret incisisin efendim)
Necid Çölleri Mehmet Akif Ersoy (1915 - Medine Ziyareti esnasında yazmıştır.)
Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın,
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın.
Esselam Necip Fazıl (Manzum siyerdir, 63 şiirden oluşmuştur. 1960 ta başlar, 11 yılda tamamlanır.)
Ben Mecnun, O Leylam.
Hasret-i Kerbelâm,
Ateş-i incilâm, (parlatıcı)
Bâkisi hep melâm...
Esselâm, Esselâm!
Naat Arif Nihat Asya (Geleneksel şiirle modern şiiri birleştirmiştir.)
Gel, Ey Muhammed, bahardır.
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır!
Hacdan döner gibi gel;
Miracdan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Yağmur - Nurullah Genç ( Üç ay inzivaya çekilip yazdı, Türkiye Diyanet Vakfı 1990 Naat yarışmasında birinci oldu. Yarışmaya arkadaşlarının ısrarıyla katıldı.)
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım,
O mücella çehreni izleseydim ebedi,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım.
KAYNAKÇA
Divan Şiirinde Hz. Muhammed Prof. Dr. Mahmut Kaplan
Türk Edebiyatında Naatler - Prof. Dr. Emine Yeniterzi
Divan Edebiyatında Hz. Peygamber Prof. Dr. Ahmet Arı
Türk-İslam Edebiyatı Prof. Dr. Alim Yıldız
Zeynep Kahraman Füzün