Anadolu topraklarında, Osmanlı devleti, 600 küsur senelik yönetim döneminde, hiçbir Türk tebâlı insanını, belli sınıflarda kategorize etmeden, idarede, örnek teşkil edecek derecede âdilâne bir tavır sergilemiştir.
Ne zaman ki; Osmanlı tasfiye edilir ve yeni bir devlet kurulur, o devletin felsefe ve ideolojisi belirlenirken, birinci derecede düşman olarak, Osmanlı nın kuruluşundan yıkılmasına kadarki, yani Osman Gazi den Sultan Vahideddin e kadar, YAVUZ, FATİH, KANUNİ dahil, hiç bir padişahı bundan ayrı tutmayarak , hepsinin bu topraklara zarar vermiş ve sadece saltanat sürmüş keyif ehli olarak görüyorlardı.
Dolayısıyla sipariş yoluyla Türkiye tarihi yazdırılırken; Uygur, Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri bu topraklarda hiç hüküm sürmemişler gibi, tarihî ecdâd olarak, Etiler ve Sümerler kabulleniyordu.
Devletin, siyasî, idârî, ekonomi, kültür vd. kadroları belirlenirken, şahıslarda aranan tek özellik sanki Müslüman ve Anadolu insanı olmamasına azâmî bir dikkat gözetiliyordu.
Hatta ezan, namaz, Kuran vb. ibadet, gelenek ve ritüeller suç unsuru kabul edilip, ya tahrif edilerek başka bir şeye dönüştürülüyor veya yasaklanıyordu.
Öyle ki Kâzım Karabekir Paşa anılarında ; 1923 yılında modernleşmemiz için Büyük Millet meclisinde, milletin hıristiyanlaştırılmasına dair görüşmelerden, buna Mustafa Kemal ile yaptığı ikili görüşmelerde dahi, şiddetle, nasıl karşı çıktığından bahseder.
Neticede 1923-1950 arasındaki, 27 senelik tek parti li siyasî yönetim döneminde, Ülke içinde Müslüman ve de çoğunlukla Türk orijinli de olmayan , hatta bir çoğu mübadele yoluyla giriş yapan, bir elitleştirilmiş kitle meydana gelir ki, bunlar zamanla kendilerini ülkenin ve rejimin veraset yolu ile mâlikleri zannedecek kadar ileri giderler.
İşte bunlar bu gün BEYAZ TÜRK olarak tanımlanıyorlar.
Bunların sergiledikleri en karakteristik özellikleri; derinlikleri olmayan, âdeta tornadan çıkmışcasına, hamâsî , kendilerinin dışındaki bütün ülke insanının yobaz ve cahil olduğuna inanan, memleketteki bütün sorunların sadece 1920 ile 1950 seneleri arasında uygulanan yöntemlerle çözümleneceğine inanırlar ama, kendilerinden daha demokrat kimse olmayacağını da ısrarla iddia ederler.
Daha ziyade, yüksek bürokrat, işadamı, akademisyen ve en fazla da entel ler arasında boy gösterirler.
Ama gerçek şu ki; bunlar, yaşadıkları topluma hep yabancılar. Kendilerinden menkul bir seçkinciliğin verdiği şizofrenik bir ruh hali ile âdetâ eski köye yeni âdet getiriyorlar.
Türkiyenin kuruluş yıllarından beri, tıpkı bir zamanların Amerikasında olduğu gibi kendilerini beyaz addediyor; bu vatanın 1071 den beridir aslî sahibi olan Anadolu insanını , zenci, değersiz, kendilerine uşaklık etmek için yaratılmış , bir kitle mesâbesinde görmekte iken; 2000 li yılların ilk senelerinde değişmeye başlayan Türkiye nin yirmi yıllık sürecinde, bir yığın ezber kavram ve kurumlar gibi, Beyaz Türkler de nasibini alacak ve kendilerine haddini bil; otur oturduğun yerde !!! denilecekti.
Şimdi beyaz Türkler meflûç bir vaziyetteler ve kendilerini asla duyamayacak, yokluktaki ve fayda getirmeyecek kişiler ve yerlere şikâyet ediyorlar, Türkiye yi yönetenleri
Salih Zeki Çavdaroğlu
20 Temmuz 2020
https://ferahnak.wordpress.com/2020/07/20/turkiye-nin-turkluk-ile-alakasiz-beyaz-turkler-meselesi/