Ufuk Çizgisindeki Serap

Ben her talihsiz denememin sonunda kendime dönüp yalnızlığımın duvarlarını ılık bir anlayış pansumanıyla okşayıp berkiterek korunaklı bir sığınağa dönüştürdüm orayı. Şimdi frekansıma uygun bir muhabbet neferine denk gelmedikçe yaşlı bir kaplumbağa gibi kendi içime çekilip uygun insanı kolluyorum.

yazı resimYZ

UFUK ÇİZGİSİNDEKİ SERAP

Sosyal bir varlık olan insan, arkadaşlıklar, dostluklar kurmalı, kendi zehrini içine akıtmaktan sakınmalıdır. Öyle ya insan insanın zehrini alır demişler. İçimizde biriken yaşam tortusunu gidermenin belki de en güzel yöntemidir bir dosta yüreğimizi açmak. Sonra dinlemek ve korkularımızı, umutlarımızı, hayallerimizi mukayese edebilmek; yalnız olmadığımızı, bu tuhaf gezegende duygudaş, bahtdaş, umutdaş olduğumuzu bilmenin hafifliği az şey midir? Bir de söyleyene değil söyletene bak denmiştir. Bu da muhteşem bir diyalektik imkandır ki insan, aklını bileyleyebileceği bir biley taşı zihinle beraber olduğunda keskinleşir, neşvünema eder, kendi sınırlarını aşma bahtiyarlığına bile erebilir. Bu tarz bir insana tesadüf ettiyseniz sizdeki potansiyeli nasıl da harekete geçirip bilinç altınızda serbest dolaşımda olan fikir kırıntılarından, size sizi bile şaşırtan cümleler terennüm ettirdiklerine şahit olmuşsunuzdur. Bu nedenle çabası dostluk, arkadaşlık olanların arayışlarında hem eğlenme ihtiyacı hem de anlaşılma ve anlama gereksinimi girift bir hal alsa bile anlaşılabilir bir şeydir. Aksi halde arayış müspet bir sonuca ulaşmazsa insan yanlış adreslerde gezer durur bir ömür boyu. Şems Konyaya gelmeden Mevlana ne kadar eksikse, duygudaşına rastgelmeden ufka bakakalmış insan da o kadar eksiktir bence.
Fakat insan hayatında bazı karşılaşmalar vardır ki kişiye, çok kati sonuçlar sunmaz. Örneğin, öyle insanlara temas ederiz ki ufuk çizgisi gibidirler, kendilerine doğru kaç adım atarsanız atın size hep sabit uzaklıktadırlar. Ne kadar ısrar ederseniz edin sizinle aralarındaki mesafe hep aynıdır, yaklaşmayı başaramazsınız. Böyle durumlarda bekleyip ufuktaki insanı bir süre süzmek, hatta belki kulak vermek gerek içimizdeki seseÇünkü ilişkilerimizdeki mütakabiliyet çok kilit bir konudur ve asla görmezden gelinecek bir durum değildir. İlişkilerinde bu duruma dikkat etmeyenler ne yazık ki dalkavukluğa varan yakıştırmalara düçar olabilirler. Şöyle ki, sürekli bir tarafın görüşme ve bir arada olma talebinde olduğu bir ilişki düşünelim. Bu ilişkinin isminin ne olduğu da çok önemli değildir. Aynı cinsin arkadaşlığı yahut bir flört öncesi hazırlık aşaması da olabilirTaraflardan sadece birinin talepkar olması, bir arada olma çabası ve fakat diğer tarafın kendi dünyasında bu girişimlere bigane kalması, karşı tarafın düştüğü bu acziyeti analiz edememesiyle birleşirse maalesef sonuç, aptal durumuna düşmek deyimine kapı aralayacaktır. Onun için ikili ilişkilerde kapının ziline uzun uzadıya basmak yerine, biraz sabırlı olup anlamlı bir aksiseda beklemek daha akıllıca olacaktır.
Sonuç olarak bu işin doğasında, birbirinin çekim alanına girmek diye bir şey vardır. Birinden hoşlandığınızda sizi harekete geçiren duygular karşı taraf için söz konusu olmuyorsa, karşısında durup hoplayıp zıplayarak dikkat çekmek yerine, sessizce uzaklaşmak sizin için daha onurlu bir tutum olacaktır.
Ben her talihsiz denememin sonunda kendime dönüp yalnızlığımın duvarlarını ılık bir anlayış pansumanıyla okşayıp berkiterek korunaklı bir sığınağa dönüştürdüm orayı. Şimdi frekansıma uygun bir muhabbet neferine denk gelmedikçe yaşlı bir kaplumbağa gibi kendi içime çekilip uygun insanı kolluyorum.

İsmail SOYDAN

Başa Dön