Var - Oluşum

bir şeylere inandığımız için hala yaşıyoruz.

yazı resim

hayat akyokuştan bisikletle inmeye benziyor
hız aşırı ve aşındırıyor ürpertiler yaşantımızı.
ürperiyoruz.
selemizde dengemizi bozan dertlerden
önümüze çıkan umut heyelanlarından
daha hızlı pedal çevirmemize neden olan seraplardan
çıkmaza mı gidiyoruz düşüncesinden

bir şeylere inandığımız için hala yaşıyoruz.
yaşatıldığımız için hala bir şeylere inanıyoruz
tıpkı pazarda çürük karpuzları toplayan,
balık artıklarını poşetine dolduran çocuğun,
karpuzun çürümemiş bir tarafı olduğuna inandığı gibi.
topladığı balık artıklarından,
annesinin güzel bir tat çıkaracağına inandığı gibi
bizler de inanıyoruz

henüz başaramadık ama
bir gün başaracağız.
hüzün mevsimi terk ettiğin de gönül bahçemizi.
rengarenk boyadığımız düşlerimizin
sergisini açacağız
bir mutlu sonlar galerisinde

bizler mutluluk dilenenlerin avuçlarına
sahip olamadıklarımızın listesini bırakarak
mutlu olmalarını sağladık onların
neden benim diye başlayan yokluklar
musluk altına bırakılmış bir sabun gibi
ortasından eritiyor insanı
bu yüzden biz
çünkü benim diye başlayan
varlıklarımıza sığınıp avunmalıyız
daha fazlasına gücümüz yeterse
neden olmasın?
neden?

bu hayat
yokluklarından varlık türetenlerin dirilişine şahit olmuştur.
bu hayat yokluklarını yok sayanların gülüşüne şahit olmuştur

bir gün
beyaz bir güvercin konacak penceremize
sağ ayağında ufak bir kağıt
içinde yaşadıklarından artık azatsın notu
sol ayağında bir anahtar
ve gagalarıyla bir kapı çizecek önümüze.
açıp geçeceğiz o kapıdan
sonra kendimizden
sonra dünümüzden,yarınımızdan.
ve işte hepsi orada olacak
kaybettiklerimiz
aradıklarımız
sustuklarımız
haykırdıklarımız
içinde düştüklerimiz
dışında kaldıklarımız.
mavilerimiz
yeşillerimiz
beyazlarımız

daha önceki yalancı gülüşlere hiç benzemeyen
asil bir gülüş oturacak yerli yerinde yüzümüze
gözümüze inen parlaklık
tarifi mümkünsüz ufukları aydınlatacak

işte o zaman
yorgan altı acılarımızı
ve geçmişe süpürdüğümüz
kalp kırıklıklarımızı
sarmalayıp çırpacağız
bizim için esmeye hazır rüzgarın dudaklarına

ama şimdi
seferi gelmemiş yolcular bekleme salonunda otursak da
zamanı içine tuz atılmış bir çay gibi içimiz acıyarak içsek de
metanet bir mezar taşı gibi dik tutsa da hala bizi
yinede çıkmalı dudaklarımızdan
henüz kurumamış bir yaş elhamdülillah

Mustafa Durukan

Başa Dön