burada kalacağım. kesinlikle. gidilecek başka yerim yok. görülecek başka deniz yok.kalmadı.tüm denizleri yedim,sindirdim;şimdi en büyük yolculuğum kendi içime doğru olan olacak.yitirilmiş aşkımın kalıntılarını süpürdüm.süpürüp içimin tüm kırıntılarını;dünden kalan yemek artıklarıyla birlikte ait oldukları yere bıraktım.
duvarlar soğuk.
dün çok hızlı geçti.seni izliyordum ki;tramvay geçti önümden. gün;tramvaya binip gitti.ardından birkaç turist yol sordu bana,gözlerinde umudun büyük pırıltısıyla.söyleyemedim."nereye gideceksiniz?" "şuraya.." "ben orayı bilmiyorum" diyemedim.bilmiyorum nasıl gidilir; gitmek istiyorum. ama gidilecek denizim kalmadı. sadece,"binip kaçsam kayığıma!" diyebiliyorum. anlamıyorlar.
denizler kuru.
kaldırım taşlarını bu denli tuhafsadığımı anımsamıyorum daha önce; üzerine bastıkça çöken, tartan kaldırım taşları beyazıtın. ve sen; gözlerine giriyor saçların. "kesme şu saçlarını" diyorum.dinlemiyorsun.mavim beliriyorken tam gözlerinde,gözlerini çekiyorsun.sularım çekiliyor.kuruyor denizlerim.
sonra alıp başını gidiceksin biliyorum 1400 tane,her biri 1 olan tam bindörtyüz ki lo met re uzağa.dinlemiyorsun.söyleyemiyorum ben de aklımdakini."kesinlikle kesme saçlarını".. gidicem diyorsun.tramvay geçiyor.kayboluyorsun.
ne zaman kendi içime baksam korkar oluyorum.uçurum;yaklaşıverenin düşeceği,yüksekliği arttıkça daha çok cazip görünen,düşmeni istemediğim o uçuruma gelmek üzeresin.ilk defa birinin içimde kaybolmasını isterken ben;ama düşmeden;sen gidiyorsun.
"binip trene kaçmalı bu şehirden.bu şehrin sokakları ruhumun odalarından da dar" derdim ya;ciddiye alacağını bilmezdim.
sen ve çokça alıştığım tuhaflığın;kokun;saçların;yanık ellerin;hepiniz gidiyorsunuz.bakakalıyorum.
ikinci sınıf bir barda gecenin bir yarısı,ataol behramoğlu'nun o en sevdiğim şiirinin başarısız bir yorumu duyuluyor sokak arasından :
"Bir çocuk yüzü, dayalı cama; AĞLIYOR..."