Yağmurları Giyindik Üzerimize

Yağmuru Cennet, baharı rahmet kokan vatanıma Siirt dağlarında yedi Mehmetciğimiz gözünü kırpmadan canını vermiştir. O gece yağmur yağmamıştı semadan. Yedi Mehmetciğim yıldızları giyinip vatan için siper oldular kör kurşunlara..O gece, üzerlerine yağmurları giyinip yıldızları ördüler al bayrağımıza. Zifiri karanlığı gözlerindeki vatan aşkıyla aydınlatıp al kanlarıyla nice cicekler ektiler kurak toprağımıza. Dudaklarına bir yudum vuslat şerbetini değdirip adlarını Şehitlik mertebesine yazdırdılar. O gece, yağmur değil; yıldızlar yağmıştı toprağa.

yazı resim

Gözyaşını evlat edinen Şehit Analarına.."

O gece, ay bir başka yorgundu. Başını ıslak bulutların arasından semaya uzatıyor, birazdan ısınacak nemli gözlerini kurutacak güneşi arıyordu sanki. Rüzgar, birazdan yağacak yağmuru müjdelercesine sert kayaların tozunu inceden inceye alıyordu. Zaman, çoktan gece yarısını geçmişti. Gece yarısı olmasina rağmen yıldızlar yoktu o gece. Fırtına öncesi sessizliğe bürünmüştü herşey.Ve bizler, memleketimin bulut gözlü akşamlarına Vatanımızı bekliyorduk. Düşmanın göğsüne her birimiz bin hançer gibi dağılmayı beklercesine ellerimiz namluda, gözlerimi karanlıkta Cennetin ılık nefesini soluyorduk. Kurban edilecek koçlara yakılan kına gibi toprağımızı sürdük alnımıza. Kurumuştu dudaklarımız Temmuzun alev alan gecesinde. Susadık ; Cennetin Kevser ırmağını sürdük kuru dudaklarımıza. Herkes nefesini tutup suskunluğun baş harflerine kilitlenmişti. Sessizliğin içinde yalnız değildik oysa. Vatan nöbetindeki sessiz bekleyişmize Koca Seyit, Mülazım Mehmet Selim ve Kınalı Murat tanıklık ediyordu. Ama gece ve toprak susamıştı..Yağmuru bekliyordu bulutlar. Duaları, dudaklarında asılı kalmamış bu topraklar ellerini semaya kaldırıp yağmur duasına durmuştu sanki..Siyah bulutlar nazlı gelin gibi serilmişti gökyüzüne. Toprak susamış, semanın dudaklarını kurumuştu. Yağmura hasret kalmıştı memleketim. Beklenen yağmurdu..

Suskunluğun örtüsü aralanıp yağmur düşmeye başlamıştı toprağa. Kurşunlar aydınlatıyordu karanlık geceyi. Kelimeler susmuş, namlu sesi yavan kelimeler kuruyordu sanki. Yağmur yağıyordu memleketime..Yıldızlar yağıyordu yüreklerimize. Nene Hatunlar, Sütcü İmamlar uğruyordu siperlerimize sanki. Gökyüzüne kanatlanıp tekrar yeryüzüne inen Melek'lerin nurlu yüzlerini seçebiliyorduk o kargaşada. Yüreklerimizi kurşunlara sarıp düşmana yolluyorduk. Yağmur susmuyordu; alabildiğine yağıyordu. Rüzgar, bir anne eli gibi usul usul saçlarımızı okşuyordu.Yıldızlar yağıyordu saçlarımıza. Cennet kokulu damlalar düşüyordu dudaklarımıza..

Şafak sökmüştü gecenin karanlığından.Yağmur artık dinmiştir. Toprak, kan kokmaktadır. Dağları aralayıp toprağıma düşen güneş bile ağlamaktadır. Yedi Mehmetçik siperlerinde vatan için bayrak için şehit olmuştur. Bedenleri ışıl ışıl.. Gözleri hala gülümsemekte. Devletin bekâsı için kuru topraklarımızı kanlarıyla sulayan Mehmetciklerin dudaklarına nurlu bir el tarafından Kevserin zemzemi sürülmektedir .

Yağmuru Cennet, baharı rahmet kokan vatanıma Siirt dağlarında yedi Mehmetciğimiz gözünü kırpmadan canını vermiştir. O gece yağmur yağmamıştı semadan. Yedi Mehmetciğim yıldızları giyinip vatan için siper oldular kör kurşunlara..O gece, üzerlerine yağmurları giyinip yıldızları ördüler al bayrağımıza. Zifiri karanlığı gözlerindeki vatan aşkıyla aydınlatıp al kanlarıyla nice cicekler ektiler kurak toprağımıza. Dudaklarına bir yudum vuslat şerbetini değdirip adlarını Şehitlik mertebesine yazdırdılar. O gece, yağmur değil; yıldızlar yağmıştı toprağa.

Temmuz 2006

İsmail Sarıgene

Başa Dön