(Siyah gözlerinin destanını yazmak ve bu destanla gözlerine varmak için, içimdeki şairleri bir bir uyandırdığım bir zamanda, bir ateş gibi düştü içime: O siyah gözlerinin bir zemheri olduğu! ...)
Şimdi kelimelerim tıpkı yüreğim gibi
Sözlerimi kalbimden kopartıp alıyorum
Adım gibi bildiğim efsuni gözlerini
Bir hançermişçesine kalbime saplıyorum
Yuvalarından düşen o yavru kuşlar gibi
Apansız düşüyorum o siyah gözlerinden
-gözlerimden düşüyorum...
Seller gibi akıyor içime anlamsızlık
Kalemime verdiğin o mürekkep kuruyor
Şairler kitleniyor arka odalarıma
Ağıdım bile artık bana yasaklanıyor
Sokağa terkedilmiş bir yalnız bebek gibi
Şimdi atılıyorum bir çırpıda kalbinden
-kalbimden atılıyorum...
Yeşili çekiliyor o bahar yüreğimin
Baharımda davetsiz kışı karşılıyorum
Zemheriye dönüşüyor karası gözlerinin
Şimdi o gözlerinde bil, tir tir titriyorum
Bir uçurumdan düşen yaralı ceylan gibi
Şu anda düşüyorum tutunduğum gönlünden
-gönlümden düşüyorum...
Işıklarım söndü ve uçurumlar büyüdü
Birinden diğerine düşüyor...düşüyorum
Sesim yankılanmıyor can çekişen sözümde
Kendi dilimde bile prangalanıyorum
O sararmadan düşen yeşil yaprakalar gibi
Zorla koparılıp da düşüyorum dalından
-dalımdan düşüyorum...
(Kasım-97)